MONACO
Monaco, Nice'e 20 km uzaklıkta bulunan mini bir prenslik olmasına rağmen dünyaya nam salmış bir masallar diyarı aslında. Monaco prensesi Grace Kelly'nin beyaz atlı prens masalının gerçekleştiği, multimilyarderlerin yatlarını demirleyip, casinolardo cirit attıkları küçücük bir metropol. Bizim içinse ömür boyu çok anlamlı olacak ve hep güzel hatırlayacağımız bir şehir devlet =).
Ekim 2016'da yaptığımız Cote d'Azur gezimizde yer verdiğimiz Monaco'da aslında Monte Carlo'da bir gün geçirdik diyebiliriz. Bu arada Monte Carlo, sanıldığı gibi Monaco'nun başkenti değil, ülkenin bir bölgesiymiş, tabii ülke Karşıyaka kadar olunca bunlar bize pek anlamlı gelmiyor. Monte Carlo her ne kadar kulağa harika bir yermiş gibi gelse de, bu hayatta gördüğümüz sayılı çirkin şehirlerden biri oldu, ciddi anlamda estetik yoksunu bir beton diyarı. Monaco'da yaşam gerçekten çok pahalı ve lüks, ama biz yine de sevgili dostlarımız Burcu ve Uğur ile çok ucuza çok güzel zaman geçirdik ve bu şehre romantik bir anlam kattık =).
MOnTE CARLO'DA GEZİLECEK YERLER
Monte Carlo'yu karşıdan gördüğünüzde, bunca çirkin beton bina, nası oluyor da böyle güzel bir marinayı çevereleyebiliyor diye soracaksınız. Monaco'da 125 milletten insan yaşıyormuş, tabii geneli belirli bir zenginliğin üzerinde. Yatlardan ve yelkenlilerden hemen hissediliyor zaten bu zenginlik. Biz oradayken, marinanın yan tarafında büyük bir panayır kurulmuştu, bu sebeple çok canlıydı.
Marinada biraz gezindikten sonra manzarayı izleye izleye tırmandığımız basamaklara geçtik. Dura dura ve fotoğraf çekerek ilerlediğimizden bizi pek yormadı ama aslında hatırı sayılır derecede basamak vardı, eğer bir sağlık probleminiz yoksa bu basamakları, marinayı tepeden görmek için tırmanmanızı öneririz.
Yok, ben yapamam derseniz şehrin farklı yerlerinde yedi tane asansör bulunuyormuş, biz görmedik ama olsun. Bu merdivenlerin tepesinde, karşınıza Prensin sarayının da (Palais de Princier) bulunduğu Monacoville çıkacak. Burası, Monte Carlo'nun tarihi merkezi. Prensin sarayı Monaco'da yapılacak şeylerin başında geliyor fakat maalesef Nisan 2017'ye kadar ziyarete kapalıymış. Bu meydandan da deniz manzaraları izleyebiliyorsunuz ama biz burada bulunan heykellere bayıldık.
Monaco Katedrali, hemen sarayın arka tarafında bulunuyor ve kendisi tam olarak Grace Kelly'nin prens ile evlenip bir prenses olduğu kilise. Zaten kilisenin nedense çok romantik bir havası var ve sanki gerçekten bir masal sayfasından fırlamış gibi. Bizim de kendi hikayemizin prensi ve prensesi olmaya karar verdiğimiz nokta olarak tarihimize geçen bu kilise, Gökay'ın bana son derece romantik bir şekilde evlenme teklif ettiği yer oldu! Gerçekten büyük bir sürprizdi ve çok özel anlardı. Böylesi bir hikayeyi torunlarımıza kadar anlatacağımıza eminim =)
Monte Carlo diyince insanın aklına hemen casinolar geliyor. Bunlardan en ünlüsü de Casino Meydanı'nda bulunan Grand Casino. Tabii burada kumar oynayabilmek veya içeri girebilmek için ödemeniz gereken bir giriş parasının yanı sıra çok sıkı tutulan bir kıyafet zorunluluğu var. Fakat yine de bu ışıl ışıl meydanı, Grand Casino'nun önünde bulunan ferrarileri ve giriş holünü görebilmek için kapıdan şöyle bir girmenizi tavsiye ederiz. Ben şansıma güveniyorum diyorsanız da, oyun odalarına giriş 30 Euro'dan başlıyor.
Biz Grand Casino'nun önünde ve giriş holünde fotoğraflar çekilip biraz eğlendikten sonra, aynı meydanda bulunan o meşhur Cafe de Paris'ye oturup kahve içmeye karar verdik. Fakat o sırada içeride yüzlerce İrlandalı'nın aşırı eğlenceli bir kutlaması vardı, bu sebeple etrafta pek garson bulamadık ama masalarda oturup biraz dinlendik ve ardından meydanın arkasında bulunan Buddha Bar'a geçtik.
Yine aynı meydanda, Grand Casino'nun karşısında Monte Carlo Pavillions isimli fütüristik bir yapı bulunuyor. Aslında geçici olarak kurulan bu enstalasyon 2 yıldır orada ve dünyaca ünlü markalara ev sahipliği yapan bir alışveriş merkezi. Biz gece gittiğimiz için mağazalar kapalıydı ama ışıklandırması çok güzeldi.
MONTE CARLO'DA NE YENİR?
Monte Carlo'da yemek yemek, hesabı ödeyen açısından oldukça sarsıcı bir eylem. Gerçekten güzel bir öğün yemek isterseniz kişi başı çok rahat 80-100 Euro'ya çıkabilirsiniz. Neyse ki, biz günübirlik oradaydık ve biraz fast food imdadımıza yetişti. Bir kereden bir şey olmaz derseniz, yine pahalı ama bütçenizi çok fazla sarsmayacak bir seçenek Cafe de Paris. Sadece bir şeyler içmek için bile olsa bu kafeye bir kez uğramanızı ve gelen geçeni izlemenizi tavsiye ediyoruz.
Marina'nın hemen arkasında bulunan, yani denize bakan Albert 1er Caddesi'ndeki Casino Supermarket tam bir can kurtaran. Bir kere çok büyük bir süpermarket ve 12 Euro'ya leziz rose şaraplar alabiliyorsunuz. Marketin hemen giriş kapısında bulunan Pizza System isimli pizza büfesinden de kocaman bir kutu pizza alıp, dünyanın en lüks manzarasına karşı süper bir yemek yiyebilirsiniz. Peki sorun bakalım biz ne yaptık? Ne yiyeceğimize karar vermeye çalışırken saati unutmuşuz ve süper market kapanmış. Biz de biraz daha arka sokaklarda küçük bir restorana oturduk ama dükkanın sahibi olduğunu düşündüğümüz amca yüzyılın en pis mutfak önlüğüyle, bizden dövecek gibi sipariş alınca eşyalarımızı kaptığımız gibi restorandan kaçtık =).
Biz oradayken şans eseri denk geldiğimiz sahildeki panayıra doğru indik ve orada, lunaparka gelen çocuklar için kurulan büyük büfeden 6-7 Euro gibi bir fiyata çok güzel hamburgerler aldık. Hatta üzerine tatlı olarak churro bile bulduk, İspanya'dan tanıdığımız bu tatlıyı yeniden tatmak hoşumuza gitti.
Gecenin devamında, gitmezsek olmaz diyerek Buddha Bar'a geçtik. Gece kulüplerinden pek haz etmediğimiz için ve bu kadar yorucu bir günün ardından bir de dans etmeyi bünyemiz kaldırır mıydı bilmediğimizden biraz isteksizdik açıkçası. Dışarıda da hafif hafif yağmur atıştırıyordu ve hava soğumuştu. Basamakları çıkıp mekanın verandasına geldiğimizde, hiç de bizim hafta sonu barlarımıza benzemeyen, son derece sakin Hint ezgileri eşliğinde, ısıtıcıların insana huzur verdiği bir ortamda oturulduğunu gördük. Üstelik, parka bakan bir masa bulduk ve alçak müzik eşliğinde sohbetimize devam ettik. İnanır mısınız menüdeki fiyatlar da pek ürkütücü değildi. Gökay ve ben araba kullanacağımız için kahve içmeyi tercih ettik, fiyatı 5 Euro idi.
MONTE CARLO'DA NEREDE KALINIR?
Monte Carlo otelleri haliyle oldukça yüksek fiyatlara sahip. İki yıldızlı oteller, kahvaltısız olarak kişi başı 60 Euro'dan başlıyor. Tabii indirim yakalarsanız, o başka. Fakat aslında mantıklı olan, bizim yaptığımız gibi, sadece yarım saat mesafedeki Nice'te veya Cannes'da kalıp buraya gidip gelmek. Nice'teki otel seçenekleri içerisinde çok uygun fiyatlı olanlar da var, çok lüks olanlar da.
MONACO'YA NASIL GİDİLİR?
Monaco'ya ulaşmak için en yakın büyük şehir Nice ve sadece 20 kilometre mesafede. Bu sebeple, bir araba kiralamak aslında en mantıklı seçeneklerden biri. Hele ki, o meşhur Grand Corniche yolunu ve manzaralarını görmek, Monaco'ya gitmenin en önemli parçalarından biriyse =). Fakat, hafta sonları araba bulmak zorlaşıyor, önceden rezervasyon yapmaya çalışın. Biz, Monte Carlo'ya girip marinanın orta yerine park ettik, meğerse ücretsizmiş. Belki sadece o gün için öyleydi ama İzmir'de bile otopark bulmak zorlaşmışken, Monte Carlo marinasında ücretsiz otopark bulduğumuza inanamadık. Size tavsiyemiz, Avrupa'nın her yerinde, park ettiğiniz yerin kurallarını iyice okumanız, hatta çevreden birilerine sormanız. Yoksa ceza arkadan kredi kartınıza geliyor, hem de faiziyle. Bu sebeple, arada bir kredi kartını yenilemek de bir seçenek tabii =).
Yok, ben araba kullanamam, bir tatilim var, onda da park yeri arayamam derseniz, Cote d'Azur'un müthiş toplu taşıma sistemine bayılacaksınız, zira Nice'ten Monaco'ya gelen 100 numaralı belediye otobüsü sadece 1,5 Euro. Hatta önceden, bir turist informasyon noktasından veya bilet gişesinden 10'lu bilet alırsanız bilet başına 1 Euro'ya geliyor. Hem de iki kişi kullanabiliyorsunuz. Biz birkaç Cote d'Azur köyünü, arabayı teslim ettikten sonra böyle otobüsle gezdik.