Porto
Portekiz'deki ikinci durağımız Porto oldu. (Önceki durağımız Lizbon yazımız için buraya) Bu şehir, Portekiz'in en büyük ikinci şehri, en önemli turistik noktalarından biri ve ticari bakımdan da ülkenin önemli bir merkezi. Ayrıca aynı ismi taşıyan Porto bölgesinin de başkenti. Tuğçe Lizbon'u daha çok beğense de benim favorim burası oldu. Tam içinden geçen Douro nehri, ortaçağdan kalma şehir merkezi ve gastronomik değerleriyle bu şehir Akdeniz'e kıyısı olmayan bir Akdeniz şehri gibi :) Zaten 2014 yılında "Avrupa'nın en iyi destinasyonu" ödülünü alması da bunu kanıtlar nitelikte. Nam-ı diğer “A Cidade Invicta”, yani “yenilmeyen kent” Napolyon’a karşı direnişiyle de ünlü. Bu nedenle geçmişiyle onur duyuyor.
Nereleri Gezdik?
Douro nehri aslında şehir olan Porto'nun, diğer bir şehir olan Gaia ile sınırı konumunda, ama tüm bölge Porto bölgesi olduğu için bu sadece kağıt üzerinde bir detay. Biz de böyle farz ettik ve başladık gezmeye. Bu iki şehir altı köprü ile birbirine bağlanmış durumda. Bunlardan en göze çarpanı, Porto tarafında restaurantların, Gaia tarafında ise şarap evlerinin dizildiği iki kıyıyı birbirine bağlayan ve Gustave Eiffel'in yetişdirdiği ustalardan biri tarafından inşa edilen Dom Luis I köprüsü. Eğer 10 eura'ya bir nehir turu alırsanız size üç ayrı şarap evinde tadım yapmanızı sağlayan bir kupon veriyorlar ve turunuz bittiğinde gidip şaraplarınızı tadıyorsunuz. Aman dikkat tadım için saat beşe kadar vaktiniz var zira İspanyollarla yakın akraba olan Portekizliler çalışma saatleri konusunda çok titizler. Buralarda beşi beş geçe kimseyi bulamayabilirsiniz. Bahsettiğim bu şarap imalathanelerinin hemen hemen hepsinin önünde eski zamanlarda kullandıkları ve bağlarda hazırladıkları fıçıları limana taşıdıkları kayıkları var. Bu kayıklara Rabelo deniyor ve her yıl 24 Temmuz'da da sadece bu tip kayıkların katıldığı yarışlar düzenleniyor. Bu arada çok zamanı olanlar için nehirden gemiyle başlayan ve Douro vadisindeki bağlara kadar uzanan uzun turlar da mevcut.
Şehrin tarihi merkezi Barredo adıyla anılıyor ve UNESCO tarafından koruma altına alınmış durumda. Buradaki binalarda ilk göze çarpan şey, çoğunun Azulejo denen geleneksel seramik sanatıyla yapılan seramiklerle kaplanmış olması. Mavi rengin baskın olduğu bu seramiklerde yer yer diğer renkler de mevcut. Özellikle kiliseler ve tarihi gar binası bu seramikleriyle bir çekim noktası oluşturmuş durumda.
Aliados Meydanına şehrin ana aksı denebilir. Biz gittiğimizde christmas henüz geçtiği için çam ağacı hala meydandaydı ve belediye çalışanları olduğunu öğrendiğimiz iki üniversite öğrencisi insanların resimlerini çekip onlara hediye ediyorlardı. Harika bir hoşgeldin hediyesi ve bence bu tip küçük jestler insanların o coğrafyaya olan algısını pozitife çeviriyor. Bizim belediyelerimiz de bunu bir düşünmeli. Meydanın hemen yanıbaşında belediye binası var. Hikayesi ilginç; aslında bu bulvarı Barcelona'daki La Rambla gibi upuzun bir şekilde planlayan mimar kendisini bir anda kilise baskısıyla karşı karşıya bulur, kilise bu bulvarı istemememektedir ve mimar da öcünü almak için belediye binasını tam olarak kiliseyi kapatacak şekilde konumlandırır. Artık hikaye ne kadar doğru bilinmez ama gerçekten de Porto'nun en eski kiliselerinden biri olan Trindade kilisesi belediye binasının arkasında, gözden ırak bir şekilde öylece duruyor. Bulvarı gara doğru takip ettiğinizde ise Plaça de Libertad'a yani Bağımsızlık Meydanına gelmiş oluyorsunuz.
Bize göre burada görülmesi gereken en önemli yerlerden biri, Harry Potter romanlarının yazarı olan J.K. Rowling'in kitapları yazarken esinlenip merdivenlerini Hogwarts kalesinin merdivenlerine uyarladığı Livrario Lello yani Lello kitapçısı. Burası hala işleyen bir kitapevi ve içeride sadece saat 10'a kadar fotoğraf çekebiliyorsunuz. Her ne kadar Harry Potter işlerini arttırsa da, ısrarcı turistler ayaklarına dolanmaya başladığı için böyle br önlem almışlar. Biz tabii ki saat ona yetişemedik fotoğrafları da internetten indirdik :)
Şehrin alışveriş sokağı Rua Santa Caterina. Burada dünyaca ünlü markaların mağazaları bulunuyor. Ayrıca ünü dünyaya yayılmış olan Cafe Majestic de burada. Mimarisi ve dekorunun yanı sıra bir başka Harry Potter destinasyonu olan bu kafe, yazarın uğrak yerlerinden biriymiş. Dekordan esinlendiği gibi romanın bir kısmını da burada yazmış.
Bir başka Harry Potter detayını da eklemeden geçemeyeceğim. Romanda tasvir edilen okul formaları da Porto Üniversitesi öğrencilerinin kıyafetlerinden esinlenilmiş. Yani aslında Porto bir Harry Potter hayranı için bir hac merkezi bile olabilir. Acaba ismini de buradan esinlenmiş olabilir mi diye bile düşündüm şimdi; Potter = Porto?
Bir başka Harry Potter detayını da eklemeden geçemeyeceğim. Romanda tasvir edilen okul formaları da Porto Üniversitesi öğrencilerinin kıyafetlerinden esinlenilmiş. Yani aslında Porto bir Harry Potter hayranı için bir hac merkezi bile olabilir. Acaba ismini de buradan esinlenmiş olabilir mi diye bile düşündüm şimdi; Potter = Porto?
Hac demişken, burası daha önce Santiago de Compostela yazımızda da bahsettiğimiz gibi hristiyan dünyası için çok önemli olan camino de santiago isimli hac rotasının da içinde bulunuyor. Şehir boyunca göreceğiniz deniz kabuğu işaretleri bu anlama geliyor.
Şehirde bir başka önemli yer ise Palacio Cristal. Burası zamanında Expo için inşa edilmiş, daha sonra yıkılıp yeniden inşa edilmiş, orijinali Londra'daki eşine özenerek inşa edilen bir yapıyken, şimdi yerine yapılan alelade kubbe şeklinde bir yapı. Açıkçası biz içine girmedik, sadece bahçelerini gezdik. Özellikle douro manzaralı terasları görülmeye değer. Buradan bir iki selfie çekmeden dönmeyin derim:)
Porto, tarihi bir merkez olmasının dışında ayrıca yazlık bir kent. Merkezden otobüsle yaklaşık 15 dakikada varılabilen "Foz" (Foş diye okunuyor :) uzun plajları ve kafeleriyle yazın şehrin en kalabalık yerlerinden birine dönüşüyormuş. Her ne kadar biz Ocak ayında gitsek de, plajda bir kahve içmeden tabii ki dönmedik. Bu arada dalgaların bir kaç metre yüksekliğe eriştiğini de söylemeden geçemeyeceğim. Yazın durum nedir bilmiyorum, ama deniz bu mevsim biraz korkutucu :)
Neler Yedik?
Buranın hem ticari açıdan hem de lezzet açısından en büyük değeri dünyaca ünlü şarapları. Hem kullanılan üzüm tipi hem de şarabın tarifi yüzyıllardır koruma altında ve tam da şampanya gibi sadece burada işlenen şaraplar Porto şarabı olarak adlandırılmakta. Biz iki farklı marka ve
tip denedik, lezzet harika ama bana biraz tatlı geldi, az tatlısını bulmaya da zaman elvermedi.
tip denedik, lezzet harika ama bana biraz tatlı geldi, az tatlısını bulmaya da zaman elvermedi.
Şarabı dışında, yeme içme bakımından Lizbon'dan çok keskin hatlarla ayrılan bir farkı yok. Şehrin en popüler yemeklerinden biri, bir çeşit sandviç olan Franchesina. Burada Erasmus yapan arkadaşımız,en güzelinin Cafe Santiago'da olduğunu söyledi. Durur muyuz, bavulları attığımız gibi koşa koşa franchesina yemeye gittik ve gerçekten kapısında sıra olan ve başka seçenekler olmasına rağmen neredeyse herkesin aynı şeyi yediği bir yerle karşılaştık. Açıkçası lezzetten başım dönmedi ama gene de kesinlikle tadılması gereken bir lezzet. Ayrıca İspanya yazılarımızda da bahsettiğimiz şu harika kömürde sardalyalar burada da çok popüler. Bir de bize çok uzak olmayan bir lezzet "İşkembe" burada tipik bir lezzet olarak karşımızı çıkıyor. Hatta hikayesi de komik, etlerin en güzel kısımlarını gemicilere (ya da bazı kaynaklara göre krala) veren Porto halkına hayvanların işkembe gibi çok da rağbet edilmeyen diğer parçaları kalırmış ve bu yüzden Porto halkına "İşkembeciler" anlamına gelen "Tripeiros" da denirmiş. Bunun dışında kurutulmuş morina balığı olarak tanımlayabileceğimiz Bacalau da menülerdeki yerini almış durumda.
Nerede Kaldık?
Tabii ki Lizbon'a göre daha ucuz olan Porto'da konaklama için bir çok seçeneğiniz mevcut. Butik oteller ya da zincir otelleri tercih edebilirsiniz ya da bizim sıklıkla yaptığımız gibi hostelleri veya guest houseları da tercih edebilirsiniz. Biz arkadaşımızın Erasmus boyunca kaldığı guest house'da konakladık. İsmi olmayan bu cici yerde çok güzel iki günü çok ekonomik bir şekilde geçirdik.
Portekiz'de araba kullanmak
Portekiz'e araba ile geleceklerin dikkatine, krizden sonra ülkedeki bir çok yol paralı yola dönüştürülmüş.Bazıları gişeli mişeli, insanların olduğu ve korkunç paraların tahsil edildiği bildiğimiz otobanlar. Biz 300 km yol için toplamda 30 euro gibi bir para ödedik ki aynı yöne doğru Ryanair biletlerinin sadece 18 euro olması bize Portekiz hükümetinin kriz önlemi olarak sadece yolları paralı yaptığını düşündürdü. Sonuç olarak bu parayı ödedik ve dönüş yolu için parasız yolları aramaya başladık. Ne Google ne apple bize direk bir parasız yol önermedi ve biz bunun bir hata olduğunu ve bir şekilde parası yol bulabileceğimizi düşündük ama bu hataymış. Yani eğer Portekiz'de uzun yol yapacaksanız hükümet bir şekilde sizden para alıyor. Ama artık sadece bağlantılardan para aldığı için, ücret 50 euro cent'e düşüyor ve bunu sadece otomatik bir ödeme sistemi ile tahsil ediyor. Bizde durum şöyle oldu parasız yoldan gidiyorum zannederken birdenbire tabelalar başladı, biz tabelalrın ne demek istediğini anca paranın tahsil edildiği bol makineli ve kameralı yerden geçtiğimizde anladık ama artık dönülmez akşamın ufkunda olduğumuz için devam etmek zorunda kaldık. Daha sonra öğle yemeği yemek için oturduğumuz yerde sevgili Google'dan öğrendiğimize göre ilk başta Portekiz vatandaşları dahi alışamamış ve gafil avlanmışlar, neyse ki geriye dönük tahsil metodunu geliştirmişler. Postanelerde satılan 5-10-15-20 euroluk kartları SMS ile plakanıza tanımlıyorsunuz ve 3 gün içinde ödemenizi geriye dönük olarak buradan tahsil ediyorlar. Bizim işimiz yaver gitti ve postaneyi bulmamız uzun sürmedi. Portekiz insanının yardımseverliği de eklenince işimiz hemen çözüldü. Bu arada iki ayrı paralı yol tipi olduğunu da böylece öğrenmiş olduk. Yani yol işi Portekiz'de biraz karışık :)