NAPOLİ VE ISCHIA ADASI
Napoli, pizzaları, kahvesi, mafyaları ve dillere destan Vezüv Yanardağı ile filmlere konu olmuş bir İtalyan şehri. Bizim de ne zamandır aklımızda olan bir gezi noktası. İtalya'ya gelmek bizim için hep heyecan verici bir deneyim, her seferinde yiyeceğimiz harika yemekleri, güler yüzlü ve olduğu gibi davranmaktan çekinmeyen moda sever sıcakkanlı İtalyanları, güzel müzikleri ve güneşli sokakları düşünüp İtalya seyahatlerimizi iple çekiyoruz. Bu kez de Güney İtalya'ya ilk defa geliyoruz diyerek bayağı kapsamlı bir rota çizdik ve başladık araştırmalarımızı yapmaya. O da ne? Hem Türk hem yabancı bloglarda Napoli hakkında genel olarak hep kötü şeyler yazılmış. Bu şehri sadece bir geçiş noktası olarak kullanmak gerektiğini, yapacak pek bir şey olmadığını yazmışlar fakat işin aslı böyle değilmiş, gerçek İtalyan kültürünü ve Güney İtalya'yı sonuna kadar yaşayabileceğiniz bir yermiş burası. Biz Napoli ve Ischia Adası'na iki gün ayırdık ama tekrar gelmek için de kendi kendimize söz verdik çünkü gerçek İtalyan kültürünü sonuna kadar görüp yaşayabileceğiniz bir bölgeymiş. İşte bu iki dolu dolu günün gezi notları.
Napolİ'de Gezİlecek görülecek Yerler
Avrupa'da, eski şehrinin merkezi yeni şehrinin de merkezi olmayan ender kentlerden biri Napoli. Aslında ilk Yunanlılar tarafından kurulan ve oldukça büyük bir krallığın uzun bir süre başkenti görevini gören Napoli çok fazla kültürü de içinde barındırıyor. Neyse ki kompakt bir yapıya sahip de kolay geziliyor. Güne başlamak için en uygun yer Castel Nuovo, yani yeni kale. Deniz kenarında bulunan kale, hem Yunan, hem İspanyol, hem de Fransız karakteristiklerini taşıyor. Aslında diğer şehirlerin kalelerinden pek bir farkı yok, içeri giriş de 6.5 Euro, bu yüzden biz girmemeyi tercih ettik =), fakat girişe kadar gidip ana avlusunu ve İspanyollar'ın şehre girerken kapısında bıraktıkları top izini görebilirsiniz.
Castel Nuovo'dan Piazza Plebiscito'ya doğru biraz daha ilerlerseniz sol tarafınızda tüm Avrupa'nın en eski opera binası olan Teatro San Carlo ile karşılaşacaksınız. Vaktiniz varsa ve o sırada güzel bir opera sahneleniyorsa görmeye değer. Yalnız Napoli'de bir çok bina restorasyon altında olduğundan binanın cephesinin bir kısmı kapalıydı.
Teatro San Carlo'nun karşısında, Napoli'nin bir zamanlar, yani 1800'lerde filan, en trendy olan mekanlarından Galleria Umberto'yu görebilirsiniz. Zamanında, geceleri gidilmesi gereken yer burasıymış. Bugün yine içi dükkanlar ve restoranlarla dolu olan bu Galleria'nın tıpatıp aynısı Milano'da da var. Aslında, yarısından fazlası restorasyonda olan yapının bodrum katında, yani yer altında büyükçe bir konser salonu varmış ve popüler olduğu zamanlarda insanlar yemek yiyip içkilerini yudumlarken ünlü oyunlar veya konserler sahnelenirmiş fakat artık ayda bir sembolik bir konser olabiliyormuş sadece.
Biraz daha aynı yönde ilerlediğinizde Piazza Plebiscito var, yani Plebiscito Meydanı. Avrupa'nın en geniş meydanlarından biri kendisi. Palazzo Real ile Francesco di Paola Bazilikası karşılıklı duruyorlar. Aslında oldukça da etkileyiciler. Burada gerekli fotoğraflarınızı çektikten sonra yüzünüzü denize dönerseniz heybetli Vezüv Yanardağı'nın net ve güzel bir manzarası ile karşılaşıyorsunuz. Vezüv Yanardağı şu an uykuda fakat National Geographic'te izlediğimiz bir belgeselde, olur da patlarsa sadece Avrupa'nın değil, dünyanın sonunun geleceği anlatılıyordu. Buna rağmen, tıpkı bize benzeyen İtalyanlar'ın kratere oldukça yakın dağ eteklerinde evleri var. Ya sınırlarda yaşamayı seviyorlar, ya da sıcak oluyor =).
Via Toledo, şehrin yeni merkezi denebilir. Çok canlı ve uzun bir cadde olan Via Toledo'da sağlı sollu dükkanlar ve irili ufaklı kafeler var. Napoli'den çıkan yerel taşlar hep volkanik olduğundan çoğu bina bu taşlarla kaplanmış ve sarı. O yüzden cepheler hep karakteristik, düz, balkonlu ve sarımtırak renklerde. Buna bir de yeşil panjurları eklerseniz tadından yenmeyen İtalyan dokusu ortaya çıkıyor. Bana sorarsanız naçizane fikrim, bizdeki çirkin apartmanlardan çok da farklı olmayan bu binaları karakteristik kılan şey bütünsel ve iyi bakımlı olmaları. Yani bütün katların balkon korkulukları ve panjurları birbiriyle uyum içinde.
Via Toledo ile paralel ilerleyen ve Napoli'nin en eğlenceli, bir o kadar da dar sokaklarını barındıran mahalle Quartieri Spagnoli, yani İspanyol Mahallesi. Eğer Napoli'de tek bir yer görecekseniz, bu orası olmalı. Beş-altı katlı apartmanlar, balkonlardan sarkan yeni yıkanmış çamaşırlar, daracık sokaklardan hızla geçen minik triportörler ve kirli duvarlarıyla çok tipik bir Napoli mahallesi burası. Sokak aralarındaki yerel trattorialar ise damaklarınızı şenlendiriyor. Aman bu sokaklarda dikkat edin, yan kesiciler motorlarla çantanızı kapar falan deniyor ama bizim başımıza bir şey gelmedi, zaten biz bu saydığım şeylere çok alışık değil miyiz?
Napoli'de gezilecek yerlerin başında Spaccanapoli diye bilinen ve araba trafiğine kapalı olan cadde geliyor, bu cadde bütün Napoli'yi baştan başa kesmesi ile ünlü, zaten ismi de bu anlama geliyor; Napoli'yi ikiye bölen cadde. Hakikaten de boydan boya kesintisiz ilerleyip, tarihi merkezi yani centro storico'yu görebileceğiniz bir aks. Biz taş duvarların yanına konumlanmış mini mini masalarıyla kahve satan dükkanlara bayıldık.
Bu cadde boyunca yürürken içinden geçeceğiniz Piazza del Gesu'daki kilisenin ilginç bir hikayesi var. Kilisenin cehpesi yenileme işlemini yaparken orijinal taşların her birinin üzerinde değişik semboller olduğunu fark etmişler. Bunları yer belirten imleçler zannederken, aslında notalar oldukları ortaya çıkmış ve sonucunda şifreyi çözüp bu şarkıyı çalmayı başarmışlar, ismini de Enigma koymuşlar.
Napoli'nin bir başka işlek caddesi ise Spaccanapoli'ye paralel ilerleyen Via Dei Tribunali. Buradaki pizzacıları ziyaret etmeden sakın Napoli'den ayrılmayın. Biz oradayken geceleri biraz yağmur yağdığından sokaklar pek hareketli değildi fakat genç arkadaşlarımızdan öğrendik ki, üniversite gençliği geceleri Piazza Bellini'de takılıyormuş.
Bir de biz vakit bulup gidemedik ama deniz kenarında başka bir kale olan Castel dell'Ovo, yani Yumurta Kalesi. Efsaneye göre şair Virgil bir büyü yapmış ve bu kale inşa edilirken temellerine bir yumurta yerleştirmiş. Eğer bu yumurta kırılırsa kale düşecek ve Napoli şehrinin başına çok kötü şeyler gelecekmiş. Anlaşılan o ki, antik yumurta hala orada =). Söylemeden geçmeyelim, bu kaleye giriş ücretsiz.
Napoli'nin modern merkezinin en önemli caddelerinden biri Umberto 1 Caddesi. 2 km'den uzun olan bu cadde boyu bir çok dükkan, tarihi bina ve kafeler var. Napoli'de çok sayıdaki sokak satıcısı da hava güzel olduğunda tezgahlarını açıp ikinci el eşyalar veya Çin malı şeyler satabiliyor. Napoli Centrale'den şehir merkezine gelmenin en güzel yolu bu caddeyi takip etmek.
Son olarak, Napoli'yi 360 derece görmek isterseniz, 2 Euro'ya bir füniküler bileti alıp Via Toledo'dan Castel Sant'Elmo'ya çıkabilirsiniz. Pazar günleri ücretsiz olan giriş, diğer günler 5 Euro. Harika manzarayı ve Spaccanapoli'nin nasıl bıçak gibi şehri ikiye böldüğünü izlemek için iyi bir seçenek. Bu arada Napoli'de ulaşım en çok yürüyerek, bazen de metroyla sağlanabiliyor. Yanlış hatırlamıyorsam günlük bilet 3,60 ve gece 12'ye kadar kullanabiliyorsunuz. Biz hiç taksi kullanmadık fakat Napolililer'in çılgın araba kullandığını gördük. Zaten bir İtalyan arkadaşımızın dediğine göre, Napoli'deki ehliyet kursları bile, acemilere 5 yıl başka bir şehirde tecrübe kazanıp sonra Napoli'de araba kullanmalarını öneriyormuş. Bu konuda bize çok benziyorlar, trafik kuralları yarım yamalak uygulanıyor, uygulandığı zaman da İtalyanlar takmıyor.
Napolİ'de ne yenİr?
İtalyan mutfağı bildiğiniz gibi dünyaya nam salmış bir lezzetler diyarı, üstelik bizim ağız tadımıza da çok uygun. Malum, biz boğazımıza düşkün insanlarız =). Pizza, Napoli'de icat edilmiş ve 2009'da İtalya'nın başvurusu üzerine Napoliten pizza, AB tarafından geleneksel özellikte bir yiyecek olarak koruma altına alınmış. Hikayeye göre, Margherita pizza, 1889'da Kraliçe Margherita'nın Napoli'yi ziyaret etmesi onuruna, bir pizzacıdan özel bir pizza yaratması istenince ortaya çıkmış. Yapılan üç pizza arasından, İtalyan bayrağının renklerini andırdığı gerekçesiyle domatesli, mozzarellalı ve fesleğenli pizzayı seçen kraliçenin anısına pizzanın ismi böyle kalmış.
Napoli'nin tescilli pizzalarını tatmanız için Via dei Tribunali üzerinde bulunan Pizzeria di Matteo ideal mekan. 1936'dan beri aynı noktada pizza yapan bu işletmeyi, denedik ve onayladık. Gerçekten müthiş lezzetliydi. Bizim tercihimiz pizza caprese ve dört peynirliden yana oldu. Fiyatlar da pizza başına 8-9 Euro ve eğer çok aç değilseniz bir pizza iki kişi için yeterli olabilir.
Napoli'nin bir başka özel ürünü ise kahvesi. İtalya tam bir kahve ülkesi ve İtalyan olmayan birinin öğrenemeyeceği kadar çok kahve yapım şekli var, isimler de buna göre değişiyor. Fakat Napoli'de olur da espreso içerseniz çok sert olduğunu fark edeceksiniz. Hatta yine hüzünlü bir efsaneye göre, Napoli'de bir turist bir günde 10 tane espresso içmiş ve ölmüş. Şaka şaka, o kadar tehlikeli değil fakat içimi çok sert. Cappuccino isterseniz de çok yumuşak geliyor, biz çözümü cappucino scuro yani sert bir cappuccino diye sipariş vermekte bulduk.
Geleneksel bir Napoli restoranına gitmek ve gerçekten lokaller nasıl yemek yiyor diye görmek isterseniz, İspanyol mahallesinde bulunan Nennella (Vico Lungo Teatro Nuovo, 103/104/105) tam da gitmeniz gereken yer. Yalnız saat yedi civarlarında kapısında kuyruk oluyor, o yüzden siz de bizim yaptığımız gibi altı buçukta gidin. Kişi başı 12 Euro'ya tam bir menü yiyebildiğiniz lokantada, garsonlar sürekli bağırıyor, meyveler insanlara okul yemekhanesi gibi dağıtılıyor. Bu arada İtalya'da yemek menülerinin bir başlangıç, bir ana yemek ve bir yan tabaktan oluştuğunu belirtmek lazım. Yani bizim gibi tek tabak yemiyorlar, genelde makarna başlangıç oluyor, sonra da bir et veya balık yemeği seçiliyor. Biz deniz ürünlü spagetti, provola peynirli patates ve makarna, ızgara biftek, nane sosuyla kızarmış kabak ve Napoli'ye özgü haşlama bir ot salatası olan friarielli in padella denedik.
Konu İtalya olunca, adım başı bizdeki gibi fırınlar var. Hamur işleri, özellikle de tatlıları çok başarılı. Napoli'ye özgü bir tatlı hamur işi olun sfogliatella içi kremalı bir börek gibi. Kahvenin yanında çok iyi gidiyor. Tuzlu bir şey denemek isterseniz de kabaklı focacciayı kesinlikle tavsiye ederiz.
Napolİ'de nerede kalınır?
Napoli'deki oteller genel olarak biraz pahalı. Fakat ne olursa olsun Napoli Centrale, yani Napoli ana tren istasyonunun oradaki ucuz otellerde kalmamaya çalışın. Çünkü biraz güvensiz bir bölge ve oldukça karışık. Onun yerine Umberto I caddesini takip ederek biraz daha şehir içine gelip o taraflarda kalmaya çalışın. Biz Hotel Europeo'yu (Via Mezzocannone, 109/c) tercih ettik.
Seyahat ederken bir otelde aradığımız merkezilik, temizlik ve uygun fiyat kriterlerini yerine getiren bu otelin tek falsosu bir şey istediğinizde yapmayan resepsiyon görevlileri =). O kadar kusur kadı kızında da olur. Gecesine iki kişi 125 TL (35 Euro) ödedik, fakat bize 4 kişilik bir oda verdiler. Şampuan, saç kurutma makinesi, tv ve ilkel bir kasa sağlayan otelin bir diğer güzel yanı üniversitenin hemen karşısında olması. Hem çok canlı, hem de uygun fiyatlı bir sürü kafe var.
Napolİ'den ne alinir?
Bu şehirdeki magnetler çok sevimliydi, makarna paketleri veya külahları şeklinde yapılmış irili ufaklı magnetler her yerdeydi. Böyle ufak tefek şeylerin yanında İtalya'da basit bir mahalle marketine gidip taze makarna, kaliteli espresso ve şarküteri ürünleri almak çok mantıklı oluyor. Hem ülkemize göre ucuz, hem de her zaman bulunamayan şeyler olabiliyor. Tabii aldıklarınızı vakumlatmayı unutmayın =). Bir de İtalya'ya özgü, alkollü limonata olarak tarifleyebileceğimiz limoncello'yu deneyebilirsiniz.
Napolİ'ye Nasıl gelİnİr?
Napoli'ye uçak ile gelmek için Türk Hava Yolları'nı kullanabilirsiniz. Tarifeli uçuşlarında belirli dönemlerde kampanya da olabiliyor, çok uygun fiyatla bilet satın alabiliyorsunuz. Bizim gibi başka bir şehirden geliyorsanız, tren veya otobüs kullanabilirsiniz. İtalya'nın trenleri çok uygun fiyatlı ve çok gelişmiş olsa da, Bari'den buraya gelmek için otobüs kullanmak hem fiyat, hem de zaman olarak daha avantajlıydı. Bari'den Napoli'ye nasıl gidilir derseniz, Marino Bus şirketinden 10 Euro'ya (Normalde 22 Euro ama kampanya vardı) tek yön bilet alıp üç saat içerisinde Napoli'ye varabilirsiniz. Bir başka seçenek de araba kiralamak ama dediğim gibi Napoli şoförlük yapmak için oldukça tehlikeli ve otopark sorunu çok büyük.
Ischia Adası
Bu ada, tipik bir İtalyan adası, aslında yazın gelirseniz plajları da çok güzel ama biz gittiğimizde artık denize girilmiyordu. Napoli'den nereye günübirlik bir gezi yapılabilir derseniz, Ischia Adası çok iyi bir seçim. Mini mini ve renkli evleri ile kendinizi bir film setinde hissedeceksiniz. Fakat zaten, bu adada geçen bir çok film var, mesela biz Yetenekli Bay Ripley filminden bu adayı tanıyorduk ve filmi çok sevdiğimizden adayı da çok sevdik.
Napoli'nin merkez iskelesinden kalkan feribotlar ile 45 dakika veya 1 buçuk saatte varabiliyorsunuz. Napoli'den Ischia'ya giden feribotların saatlerini buradan kontrol edebilirsiniz. Yine de vaktiniz varsa gidip bilet gişesinden kontrol etmenizi tavsiye ederim, hava şartlarına göre değişebiliyor.
Adada gezilecek bir çok mini mini köy var fakat aslında hepsi birbirine benziyor. Feribotun yanaştığı Ischia Porto'da restoranların sıralandığı şirin bir marina var ve bu adanın deniz ürünleri çok iyi. Tabii öğlen saatlerinde siesta olabiliyor, aman dikkat. Normalde adanın otobüs sistemi oldukça iyi fakat biz bir sonraki köy olan Ischia Ponte'ye 2 km yürümeyi tercih ettik.
Yol boyunca yemyeşil bahçeler ve iki, üç katlı instagramlık evler gördük. Bu adaya eskiden yerlesen İngiliz bir adam bir çok tropik bitkiyi buraya ekmiş, bu sebeple adanın biraz tropik bir havası var ve yemyeşil. Bu bahçeler ve renk renk evlerle dolu 2 km'lik yolumuzun sonunda ünlü Castello Aragonese'yi karşımızda gördük.
Adaya küçük bir yolla bağlı olan başka minik bir adanın üzerindeki kale, masalsı bir görüntüye sahip. Sanki Game of Thrones'tan fırlamış gibi. Hava da hafif yağmurlu olduğundan manzara enfesti. Biz de biraz fotoğraf çektikten sonra, kaleyi uzaktan gören mini bir kafede bu harika manzaraya karşı kahve içtik. Çok neşeli bir İtalyan bayanın çalıştığı kafe çok dinlendiriciydi.
Ischia Ponte'nin merkezindeki meydanda Yetenekli Bay Ripley'deki evi aradık, bulduk. Tabii filmde yaz olduğu için ada oldukça kalabalık ama biz oradayken pek kimse yoktu. Hem hafta içleri Güney İtalya pek hareketli olmuyor zaten.
Bu adada denize girmek ve yemek yemekten başka yapılacak en güzel şey bir spaya gitmek. Aslında Ischia adası spalarıyla ünlü ama fiyatları tahmin edersiniz =). Biz nasıl olsa denize giremeyeceğiz diye plansızca bu adaya geldik ve iyi ki de gitmişiz, ruhumuz dinlendi. Ischia Ponte'den Ischia Porto'ya dönmek içinse otostop çektik ve bizi çok şirin Palermo'lu bir adam aldı. Yanında ise Floransalı bir bayan vardı, tatile gelmişler. Kendi aralarında Kuzey ve Güney İtalya tartışması yaptılar tatlı tatlı. Sohbet ederek bizi iskeleye kadar bıraktılar, biz de yeni birileriyle tanıştığımız için memnun olduk.
Sizin de Napoli'ye geldiğinizde vaktiniz olursa bu adaya gelmenizi tavsiye ederim. Özellikle yazın denize girip, hoş bir gün geçirebilirsiniz. Bloglarda yazılanların aksine, biz Napoli'yi de çok sevdik. Evet söylenenler doğru, her yer çöplerle dolu ve bütün arabalar çizik içinde ve çarpık. Yine de çöpler bile Napoli'ye yakışıyor =).
Napoli'de çektiğimiz görüntülerden oluşan bir videoyu izleyerek günlük hayatla ilgili fikir edinebilirsiniz, iyi seyirler =).