PUGLIA
Puglia, İtalya'nın güney kısmında, tam çizmenin topuğuna denk gelen bölge. Muhteşem plajları, Kuzey İtalya'ya oranla çok daha lezzetli mutfağı ve doğal insanlarıyla tanınıyor. Bu sıralarda da bayağı popüler bir destinasyon, hatta birkaç yıl önce Justin Timberlake ve Jessica Biel burada evlenince tüm dünya gözlerini bu bölgeye çevirdi. Sımsıcak bir İtalya gezisi, şahane lezzetler ve karakter sahibi şirin şehirler bizim gibi sizin de hayallerinizi süslüyorsa, Puglia tam size göre. Puglia bölgesinin başkenti Bari ve genelde Puglia rotaları Bari'den güneye doğru inerken gezilen köyler şeklinde oluşturuluyor. Biz de aynen böyle yaptık ve Türk Hava Yolları'nın kampanyasından Bari gidiş dönüş biletlerimizi aldık, üstüne de arabamızı kiraladık. Puglia bölgesi ulaşım ve çalışma saatleri açısından biraz belirsiz olduğundan araba kiralamak bu bölgede şart diyebiliriz. Fakat arabayla gezmenin de tadı bambaşka oluyor, insan istediği köşede durup fotoğraf çekebiliyor, canı kahve çekti mi adı sanı duyulmamış bir köye dalabiliyor, istediği gibi sokaklarda dolanabiliyor. Tabii Güney İtalya'nın siesta saatlerine denk geldiyseniz, oturacağınız kafeyi siz değil, kafe sizi seçiyor ama olsun =).
|
İtalya'nın en fakir bölgesi olarak bilinse de, bayağı hareketli bir yaz sezonu geçiren bölgenin yemekleri enfes. İnsanları adeta geçen yüzyılda gibi, sade ve huzurlu hayatlarına devam ediyor, sanki büyükannelerinin, dedelerinin birer aynası gibi yaşıyorlar. Balıkçılık ve tarımın da çok yaygın olduğu Puglia'nın hem şarapları, hem zeytinleri çok meşhur. Tüm bölgede toplam 60 milyon zeytin ağacı varmış. Eh, bu harika zeytinyağı ve toprakta güneşle büyüyen mis gibi sebzelerle yapılan yemekler nasıl güzel olmasın, di mi ama?
Bu arada Güney İtalya'da, İngilizce dahil herhangi bir yabancı dil konuşan kişi bulmakta zorlanacaksanız. Eğer seyahatinizden önce, burada halletmeniz gereken herhangi bir işiniz olursa; mesela okula kaydolmak ya da Erasmus yapmak gibi ve İtalyanca çeviri hizmetine ihtiyaç duyarsanız size Protranslate.net sitesini tavsiye ederiz. Kendileri İtalyanca Türkçe metin tercümesi ihtiyaçlarınızı en iyi şekilde gidermek için en uygun fiyatları sunacak bir platformdur.
PUGLIA'DA GEZİLECEK GÖRÜLECEK YERLER
Puglia'nın en ünlü köyleri Bari'den aşağı doğru inerken Polignano a Mare, Monopoli, Alberobello, Ostuni, Brindisi, Lecce, Otranto, Gallipoli ve Taranto. Biz de bu köylerden Monopoli ve Taranto dışındakilerin hepsine uğradık, hatta Lecce'de konaklayıp günübirlik geziler de yaptık. Gerçekten sizi, o filmlerde gördüğümüz İtalya'ya götürecek bir bölge. Aslında Puglia gezisi yapacaksanız, ya da sırf seyahat ilhamı almak isterseniz Ferzan Özpetek'in birkaç filmini izlemenizi öneririm. Özellikle Kemerlerinizi Bağlayın isimli filminde Lecce'yi oldukça detaylı görebilirsiniz. Biz çok severek izlediğimiz bu filmde gördüğümüz yerleri, Lecce'yi gezerken canlı canlı görmüş olduk. Hatta bildiğimiz kadarıyla Ferzan Özpetek de Lecce'de yaşıyormuş.
Puglia'yı gezmek için en doğru mevsim aslında Ağustos sonu, Eylül başı denebilir. Hem hala kalabalık olur ama boğucu olmaz, hem de denize girebilirsiniz. Biz Ekim ortasında gittik, pek denize girecek bir hava yoktu, hatta yağmurlu günlerimiz de oldu ama yine de epey güneş gördük. Neyse ki araba kiralamanın avantajını burada da yaşadık, yağmuru görünce atladık kaçtık.
BARI
Bari Puglia bölgesinin başkenti ve gerçek bir Akdeniz şehri. Güney İtalya seyahatimiz boyunca 3 ayrı gece Bari'de kaldık. Öncelikle Bari'ye havayoluyla geldiyseniz, havaalanından şehir merkezine bir shuttle bir de ucuz belediye otobüsü var. 2 Euroya 16 numaralı otobüsle Bari Centrale'ye varabilirsiniz, havaalanında bu seçeneği inatla söylemeyip 5 Euro'luk shuttle'ı kullanmanız isteniyor, özellikle 16 numaralı otobüs diye sorun. Yok bizim başka bir seferinde yaptığımız gibi Napoli'den otobüsle geliyorsanız 3 saat sürüyor ve yine Bari Centrale'nin arkasına varıyorsunuz.
İlk geldiğimiz gece Çarşamba günüydü ve Bari gerçekten şüpheli kılıklı insanlarla doluydu, sokaklar da boş denecek kadar tenhaydı. Telefon hattı satın almak isteyip kazıklanmaya çalışıldığımızı anlayınca iyice keyfimiz kaçtı. Fakat anladık ki aslında keyfimiz kaçmamış, biz acıkmışız =). Çünkü Bari Vecchia denilen eski şehrin kaotik ve dar sokaklarına dalıp da zeytinyağlı focaccia kokusunu aldığımızda hayat bize gülümsedi. Minicik bir ekmek fırınından gelen bu kokuyu alanlar anlaşılan tek biz değilmişiz, zira 15 kişilik bir sıra bekledikten sonra domatesli ve deniz tuzlu olduğunu tahmin ettiğim müthiş bir focacciayı ramazan pidesi gibi kağıda sarıp bize satan amca bu koca şey için bizden 1,5 Euro isteyince kulaklarımıza inanamadık. Masal gibi taş evlerin arasında, sarı bir sokak lambasıyla aydınlatılmış yüzlerce yıllık bir avluda bulduğumuz bankta herhalde yüzyılın en romantik yemeğini yedik =).
Yol yorgunluğu ve yapacak işlerimiz sebebiyle de otel odamıza dönmeye karar vermişken, deniz kenarının da ne kadar boş olduğunu düşündük. Fakat çok yanılmışız, buraya en son geldiğimiz Cumartesi gecesi iğne atsak yere düşmeyecek kadar kalabalıktı, sokakta gösteri yapan toplulukların yanı sıra sanki "Güney İtalya'nın bütün gençleri, burada birleşin!" çağrısı yapılmış gibi bütün gençler meydanda, sokaklarda pizza yiyip bir şeyler içiyorlardı. Zaten İtalya'nın en sevdiğim yanı, eğlenmek diyince bir gece kulübüne tıkılmayıp sokaklara taşmaları ve sosyalleşmeleri. Biz de Cumartesi gecesi aile boyu pizzamızı alıp meydanda gençlerin arasına karıştık tabii.
Meğerse Bari çok zengin bir kentmiş ve liman şehri olmasından dolayı çevre şehirlerde bulunmayan mağazalara sahipmiş, o yüzden de hafta sonları küçük şehirlerden gelenlerin de akınına uğruyormuş, o yüzden aklınızda bulunsun Bari seyahatinizi hafta sonuna denk getirin. Sonra tabii Pazar sabahı da, şehri güneşli sokaklarında, İtalyanlar'ın komşularıyla sosyalleşmesini, balkonlardan sarkan çarşafları, top oynayan küçük çocukları izledik. Mahallenin kafesinde amcalarla cappuccino içip cornetto dedikleri çikolatalı hamur işleriyle tam bir İtalyan kahvaltısı da yaptık.
Bari'de gezilecek yerlerin arasında Saint Nicholas Bazilikası ve Lungomare denilen kordon boyu da var. Aslında Saint Nicholas yani Aziz Nikola, bildiğimiz ismiyle ise Noel Baba, Antalyalı ama kemikleri çok eskiden Bari'ye getirilmiş ve bu bazilika yapılmış. Bir de, eğer alışveriş seviyorsanız Via Sparano harika bir yer, bütün mağazaları gezebilir, bizim gibi kahve tutkunuysanız bu cıvıl cıvıl caddede oturup geleni geçeni seyrederken kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Barİ'de nerede kalınır?
Bari'de kaldığımız 3 gece de ev kiraladık. İlkinde Bari Centrale'ye yakın, evden bozma bir hostel olan B&B Cavour 124 diye büyük bir apartman dairesinde kaldık. Genç bir çocuk tarafından işletilen daire tertemiz, merkezi ve interneti hızlıydı. Çay, kahve, bisküvi filan gibi şeyler de sınırsızdı. Genelde ortak tuvaletli yerleri tercih etmiyoruz ama burada hiç rahatsız olmadık, üstelik düşürdüğüm altın bileziğimi benim için bulup saklayan ev sahibi hiç üşenmedi, onu bana verebilmek için 2 saat beni bekledi. Gönül rahatlığıyla kalabilirsiniz, odalarda klima da var. Diğer gecelerimizden birinde havaalanına yakın olsun diyerek çok uzaktan bir ev tercih etmişiz, çok zorluk çektik. En son gece de Bari Vecchia'nın içinde minicik bir eski taş binada 6 kişi kaldık. La Corte dei Tancredi ismiyle Booking'de bulabileceğiniz ev, aslında güzel bir evdi fakat çok sorunluydu. Rutubet ve su akıtma problemi vardı.
ALBEROBELLO
Bari'den yola çıkıp şarap bağlarının, tarlaların arasından kıvrılan yollarda muhteşem manzaraların yanı sıra ilerleyerek yaklaşık bir saatte, 65 km mesafedeki Alberobello'ya vardık. UNESCO koruması altındaki bu masalsı köy, Puglia'nın kuzeyindeki Itria Vadisi'nde (Valle d'Itria) bulunuyor.
Aslında Bari'nin bir köyü olan Alberobello'da gezilecek ve görülecek şeylerin başında bölgenin alameti farikası trulli denilen konik çatılı yapılar geliyor. Zaten gitmeden önce resimlerini gördüğümüz bu evleri mutlaka görmemiz gerektiğine çok önceden karar vermiştik. Bölgenin beyaz kireç taşları ile tezat oluşturan konik gri çatıları çok etkileyici görünüyor.
Harçsız olarak dizilen taşlardan oluşan bu yuvarlak, sevimli mi sevimli evler Puglia bölgesinde yer yer görebileceğiniz binalar ama Alberobello'da 1500 tanesi korunmuş olarak kaldığından UNESCO koruması altına girmeye hak kazanmış. Zamanında bu evleri vergi ödememek için bu şekilde inşa etmişler, harç kullanılmadığından ve şekli eve benzemediğinden, kontrole gelenlere "Burası ev değil, depo" veya "Yok canım, taş yığını sadece" gibi bahaneler üreterek vergiden kaçmayı başarıyorlarmış. Gel zaman git zaman gellenekselleşen bu mimari, Alberobello'yu Puglia'nın en turistik yeri haline getirmiş. Yine de kolay ulaşılmadığından turist akınına uğramıyor ve siz de çok keyifli bir şekilde taş sokaklarda dolanıp harika kareler fotoğraflayabiliyorsunuz.
Tabii artık günümüzde, bu trullolardan bir kısmının içi dükkanlara, hediyelik eşyacılara, market ve restoranlara dönüşmüş ama büyük bir kısmında da hala yerel halk yaşıyor. Dükkanları dolaşırken, sahipleri mutlaka size kendi trullosunun hikayesini de anlatıyor. Gri taşlardan oluşan çatıların üzerinde yer yer değişik semboller görebilirsiniz, dükkanlardan birinde sohbet ettiğimiz bir kız, "Batıl inançlarımız var bizim, bu sembollerin her birinin bir anlamı var ve bizi koruyor" diye anlattı.
Sokaklarda dolaşa dolaşa tepeye çıktığınızda minik bir kilise ve hoş bir park da var. Buradan minik zeytinyağı şişeleri, el yapımı makarna gibi yerel ürünler ile gerçekten orijinal taşlardan yapılmış mini trulli magnetleri veya maketleri de alabilirsiniz. Biz burada yemek yemedik ama dinlenmek için köyün meydanında kahve içip bir şeyler atıştırdık. Yemyeşil ağaçların altında beyaz trullileri izlerken nefis bir italyan kahvesi içmek gibisi yok, valla insan yaşam enerjisi doluyor.
OSTUNI
Ostuni, tepeye kurulmuş bembeyaz bir şehir. Tabii tepede olunca ister istemez manzarası harika oluyor. Biz gezimizin bugününde Bari'den Lecce'ye doğru varmaya çalıştığımızdan, Ostuni'nin harika şeklini uzaktan gördük ama resim çekmeyi akıl edemedik. Şehre vardığımızda da karanlık çökmeye başladığı için çok kısa bir turlayıp kahve molası verdik ve yola devam ettik. Ostuni ile Lecce arası yaklaşık 95 km.
BRINDISI
Brindisi tam bir liman şehri. Masmavi deniz kenarındaki yürüyüş yolu, palmiyeli caddeleri ile bize biraz İzmir'i hatırlattı. Sadece Bari'ye dönerken bir öğlen yemeği ve biraz da şehri turlamak için durduğumuz Brindisi bizim aklımızda güneşli, sakin ve çok güzel bir şehir olarak kaldı.
Önce şehir merkezinde araba park etmek zor olduğu için bayağı bir park yeri aradık ve siesta saatine denk geldiğimiz için bu şansımızı kullanıp hemen Corso Umberto I isimli ana caddenin arkasına park ettik. Saat 1 ile 5 arasında burada ve neredeyse tüm Puglia bölgesinde siesta var, yani tüm dükkanlar ve iş yerleri kapalı oluyor, park yerleri de genelde bedava oluyor.
Brindisi, çok bilinen bir İtalyan şehri olmasa da, o yerel İtalya dokusunu anında hissettiren bir şehir. Hani o, taştan dar sokaklarında dolanıp, kim bilir kaç yıllık olan ağaçların öylece var oluşunu seyrettiğiniz ve köşedeki eski mahalle barında yaşlı amcaların kahve içip sohbet ettikleri şehirlerden.
Biz de palmiyeleri ile çok güzel görünen Umberto I Caddesi'nden denize doğru yürüdük ve deniz kenarında kalabalık olduğunu gördüğümüz çok hoş bir restorana oturduk. Güneşli havada harika bir biftek ve pizza yediğimiz bu restoranda keyif yaptıktan sonra, kordon boyunda yürümeye başladık.
Bir de ne görelim, sol tarafımızda, Roma'daki İspanyol Merdivenleri'ni andıran upuzun merdivenler var. Tepesine de çıkıp fotoğraf çekildik, bir de tepede antik bir Roma sütunu vardı. Yakmayan sonbahar güneşinde, denize doğru inen merdivenlere oturup manzara seyretmekten daha keyifli ne olabilir? Sonra biraz daha devam edip, in, cin ve bir de bizim olduğumuz Piazza Santa Teresa isimli meydanda fotoğraf denemelerinde bulunduk. Brindisi Katedrali'ni de tabii ki es geçmedik.
LECCE
Lecce, daha önce de söylediğim gibi Ferzan Özpetek'in filmlerinden tanıdığımız bir şehir. Açıkçası, ben bu kadar güzel bir şehir beklemiyordum. İnsanın hayatını geçirebileceği, masal gibi ama bir o kadar da modern bir şehirdi. İnsanı da, mekanları da gecesi de gündüzü de harikaydı. Eminim plajları da çok güzeldir, artık yaza inşallah =). Sarı taştan binaları, tarihi şehir merkezinin dönemeçli sokakları, restoranları, capcanlı hayatı ile bayıldık bu şehre, zaten Lecce için güneyin Floransa'sı deniyor, valla ne yalan söyleyeyim bence Floransa'dan daha güzeldi.
Lecce'de gezİlecek görülecek yerler
Tabii ki her İtalyan şehrinde olduğu gibi Lecce'nin de bir Piazza Duomo'su, o Piazza Duomo'nun içinde de bir katedrali var. 1230 yılında tamamlanan Lecce Katedrali ardındaki müthiş bulutlarla tam fotoğraflık. Tabii, bu meydanda kafeler ve dükkanlar da var.
Fakat Lecce'nin esas hayat dolu meydanı Piazza Sant'Oronzo. Lecce'de kaldığımız 4 gün boyunca birçok defalar burada kahve içtik, dükkanları dolaştık, meydanın tam ortasındaki arkeolojik kazıda ortaya çıkan, 2. yüzyıldan kalma amfitiyatronun resimlerini çektik. Tabii, çeşitli banklara veya basamaklara oturup geleni geçeni izlemek de büyük zevk.
Lecce'ye asıl gitme sebebimiz olan konferansın açılış konuşmasının yapıldığı Castello V, nam-ı diğer Lecce Kalesi de görmeye değer. Orta çağdan kalma bu sarı kaleye gittiğimizde, içeride gezebileceğimiz bir işkence aletleri sergisi vardı. Tüyler ürpertici aletleri, soğuk taş odalarda görmek gerçekten çok korkutucuydu ama çok da ilginçti. Eğer hala oradaysa, siz de gittiğinizde bir göz atın, tabii rahatsız olmazsanız.
Lecce'nin en bilinen özelliklerinden biri de kağıttan yapılan bibloları ve heykelleri. Daracık tarihi sokaklarda yürürken, birden gerçek zannettiğiniz ama yaklaştıkça heykel olduğunu anladığınız hayranlık uyandırıcı şeylerle karşılaşabilirsiniz. Dükkanlarda da kağıttan yapılan irili ufaklı biblolar, süs eşyaları var.
San't Oronzo Meydanı'na yakın, Via Templari üzerinde büyükçe bir mağaza olan vintage dükkanı çok sevdik. İçinde retro objeler, ikinci el kıyafet ve mobilyalar satan birçok dükkan toplanmış, insan ister istemez kendini kaybediyor. 30 Euro'ya harika güneş gözlükleri vardı ama derin nefes alıp ilerledim çünkü hiç ihtiyacım yok =).
lecce'de ne yenİr?
Biz Lecce'de 3 kez gidip her seferinde de memnun kaldığımız restoran Il Quinto (Via F. D'Aragona, 7B). Lecce'nin sarı sokakları arasında beyaz masa örtüleriyle çok hoş bir ambiyans yaratan Il Quinto'nun fiyatları da çok uygundu.
Bir akşamda Boccon Divino (Via Libertini, 17) isimli restoranda fix menü aldık. Çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğiz ama kuzu eti harikaydı.
La Feltrinelli ise, daha önce bahsettiğimiz retro mağazanın hemen yanında bulunan bir kafe. Hem kitapçı hem kafe olan mekanda gazetenizi okurken yerel insanlarla beraber çok lezzetli bir cappuccinoyu çok ucuza içebilirsiniz. Tatlıları da hiç fena değil.
Piazza Sant'Oronzo'daki Il Fornaio ise amfitiyatroya nazır sade masaları ve beyaz şemsiyeleriyle tam bir İtalyan kafesi. İster kahve içebilir, isterseniz de kokteyllere geçiş yapabilirsiniz.
lecce'de nerede kalınır?
Lecce'ye arkadaşlarımızla geldiğimiz için konaklama tercihimizi bir ev tutmak yönünde kullandık ve Booking'den kaleyi balkondan görecek kadar merkeze yakın bir ev kiraladık. Adı dekorasyonuna uygun bir şekilde Maison Harmonie olan ev tek kelimeyle muhteşemdi. Maison Français'den fırlamış gibi dekore edilmişti ve inanır mısınız ev sahibemiz bize elmalı turta bile yapmıştı. Eğer ev uygun olursa mutlaka bu evde kalmanızı öneririz. Hem Lecce otel fiyatları açısından uygun hem de Piazza Sant'Oronzo'ya yürüyerek sadece 3 dakika.
OTRANTO
Otranto, Lecce'ye 45 dakika mesafede küçük bir deniz şehri. Aslında yazın denize girmek için harika plajları da var ama Ekim ayında denize girilmiyor. Biz arabayla geldiğimiz bu şehrin girişinde gördüğümüz duvar resmi ile ufak çaplı bir aydınlanma yaşadık. Erasmus yaparken İtalyan arkadaşlarımızın, Türk olduğumuzu öğrendiklerinde "Mamma, li Turchi!" diye gülerek bağırmaları, biraz serzeniş hissedilen bir deyim olsa da ne onların, ne de bizim tam olarak nereden geldiğini anlayamadığımız bu lafın sebebini anladık. "Mamma, li Turchi!" Türkçe'ye kabaca "Anneciğim, Türkler geliyor!" şeklinde çevrilebilir.
Duvarda da yeniçeri kılıklı bazı Türkler resmedilmiş ve altında kocaman bu deyiş yer alıyor. Otranto'nun tarihçesine bakarsanız, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1480 yılında 13 aylığına Osmanlı tarafından ele geçirildiğini görebilirsiniz. 5000 nüfuslu bu şehre 20000 askerle gelip, Müslüman olmayı reddeden 800 kişiyi öldürünce biraz acı zamanlar yaşanmış.
Şimdi o 800 kişinin kemikleri Otranto Katedrali'nde sergileniyor, biraz ürkünç bir görüntü. Daha sonrasında Osmanlı'nın ilerlemeyip topraklarına geri dönmesini bir zafer sayan Otrantolular, Türkler'in İtalya'ya girmesini engellediklerine inanıyorlar.
Biz Lecce'de kaldığımız için yarım saatte geldiğimiz bu şehri Gallipoli'den daha çok sevdik, Otranto Kalesi'ni ziyaret ettik, çarşısında dolaştık. L'Ora di Mezzo isimli kafede lezzetli bir kahve içtik. Dönüşte de ufak tefek gördüğümüz bazı köylere gire çıka Lecce'ye döndük. Bu arada Otranto'da hediyelik eşyalar ve el yapımı makarnalar biraz daha uygun fiyatlı, aklınızda olsun.
GALLIPOLI
Lecce'den çıkıp günübirlik baska bir gezi yaptığımız önemli şehir ise Gallipoli. Burada biraz yağmura yakalandık ama kalesine bayıldık. Dar sokaklarında şakır şakır yağmur yağarken açık bulduğumuz bir kafeye sığınıp kahve içtik ve hamur işlerinden tattık. Bunun da yeri ayrı tabii.
Aslında Gallipoli'nin balık pazarı da çok ünlü ama yağmur olunca hiç öyle bir şeye giremedik malesef. Sokaklarda dolanıp deniz kenarını keşfettik.
puglida'da ne yenİr?
Güney İtalya yeme içme konusunda bir dünya markası. Hem zeytinyağı, hem sebzeler, hem etler, hem de tatlı konusunda sınır tanımamışlar. Şarapları da çok özel. Genel olarak her şeyi yiyebilirsiniz ama birkaç örnek vermek gerekirse, buraların orecchiete denilen el yapımı makarnalarını mutlaka deneyin.
Orecchiete kulakçık demek, zaten bu makarnalar da kulak memesi şeklinde. Domates soslu olanı en yaygın olanı. Puglia'nın kendine has tatlısı sporcamus'u da es geçmeyin. Milföy hamurlu kremalı bir tatlı. Biz her zamanki gibi melanzane parmigiana yani patlıcanlı parmigiana da yedik, bayılıyoruz ne yapalım =). Tabii ki pizzasız bir İtalya gezisi düşünülemez, bizim favorimiz prosciuttolu parmesanlı pizza. Fakat Güney İtalya'nın hemen hemen her yerinde muhteşem yemeklerle karşılaşabilirsiniz, özellikle de tatlısı ve şarabı dahil olan menüleri tercih ederseniz birçok şey deneme şansınız olur.