Tenerife
Kanarya Adaları ne zamandır aklımızda olan bir destinasyondu. İspanya'da Erasmus yaparken, Ryanair yanı başımızdayken, hele bir de İspanya vizemiz varken, kar, kış dinlemedik atladık Santa Cruz de Tenerife'e gittik. Tenerife Adası, Kanarya Adaları'nın en ünlüsü ve en büyük olanı. Santa Cruz da bu adanın başkenti. Aslında Santa Cruz de Tenerife, çok yakın bir zamana kadar Kanarya Adaları'nın da başkentiymiş ama artık bu titri Las Palmas şehri ile paylaşıyor. Tenerife adası, Fas'ın hemen karşısında ve ekvator çizgisine oldukça yakın. Yani tüm yıl, hava hep 18-25 derece arasında oluyor ama bizim gibi İzmirliler için 25 derece aslında denize girmek için soğuk bir havadır =). Ocak ayında, Bremen'den geçtiğimiz Santa Cruz bize cennet gibi geldi fakat bu adaya yılda 9 gün yağmur yağıyormuş, biz ikisine denk geldik malesef. Sonuçta denize girecek bir hava olmadığından biz bu güzel adanın başkentini gezebildik sadece ve çok da memnun kaldık. Yeşillikler ve bahçeler içerisindeki bu huzurlu ve kendi hızında yaşayan şehirde ritmimizi yavaşlattık. Artık, İspanya'da 5 aydır yaşayan bir bünye daha ne kadar yavaşlayabilirse =).
Tenerife insanları çok güler yüzlü ve sıcaklar. Gezdiğimiz bunca yer içerisinde bizi hiç şaşırtmayan bir veri, deniz kenarı insanının her daim daha mutlu, daha güler yüzlü ve samimi olduğudur. Burada da, bu formül bizi yanıltmadı. Biz de kendimizi bu pozitif havaya bıraktık, yağmurlu havada, ilginç tropik bitkilerle bezenmiş bahçelerin kokusunu içimize çektik ve vergilerin inanılmaz düşük olduğu adada alışverişin dibine vurduk. Bu arada aklınızda bulunsun, Kanarya Adaları'na girebilmek için Schengen vizenizi İspanya'dan almış olmanız gerekiyormuş. Bizim direk İspanya vizemiz olduğu için girişte sorun yaşamadık.
TENERIFE'DE GEZİLECEK YERLER
Teide, 3718 m ile İspanya'nın en yüksek dağı ve volkanik olarak hala aktif. Hatta Tenerife ismi buradan geliyor, tene, dağ anlamına geliyormuş, ife de beyaz. Yani her daim beyaz olan Teide'yi gören Palmalılar buraya Beyaz Dağ yani Teneife diyorlarmış, zaman içinde Tenerife olarak değişmiş. Trekking ve dağcılık meraklıları için oldukça revaçta bir nokta.
Tenerife'e iner inmez, ki bir strateji hatası sonucu Güney Tenerife havalimanına inip Kuzey Tenerife havalimanından ayrıldık, oryantal ve Arap mimarisi kendisini göstermeye başladı. Eğer ki siz de bizim gibi Güney Tenerife Havalimanı'na inerseniz, Santa Cruz'a henüz 60 km uzaktasınız demektir ve 32 numaralı otobüse binip kişi başı 9 Euro ödemeye hazır olmanız gerekmektedir. Bu arada 32 numaralı iki otobüs var, durakları yanyana, biraz dikkatsizlik bayağı bir zamana mal olabilir, aman, İspanyollar'ın yol tariflerine dikkat! Biz bu konuda deneyimli olmamıza rağmen yine yanlış yol tarifinden çok çektik, böyle durumlarda akıllı bir telefonunuz varsa, siz de bizim yaptığımız gibi, Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da kullanabileceğiniz Lycamobile bir sim kart alın ve internetinizle kendi yolunuzu kendiniz bulun =).
İspanyollar'ın bahçeler konusunda hakkını vermek lazım, gerçekten bu işi çok çok iyi biliyorlar. Birçok farklı bitki ile bezenmiş Garcia Sanabria Parkı, şehrin masalsı noktalarından. Biz hemen dibindeki kafede kahvemizi içtik, sonra da parkta bir yürüyüşe çıktık.
Santa Cruz'un bahçeleri çok ihtişamlı ve iç açıcı. Garcia Sanabria Parkı bütün Kanarya Adaları'nın en büyük şehir parkıymış ve 1926'da kurulmuş. Bu arada, Santa Cruz'un en önemli özelliklerinden biri heykelleri. Hiç beklemediğiniz bir yerde karşınıza çıkabildiği gibi, Miro'nun, Oscar Dominguez'in veya Henry Moore'un eserleri Garcia Sanabria Parkı'nda da sizi bulabilir.
Auditorio de Tenerife, yani Tenerife Opera Salonu, meraklılarının hemen anlayacağı üzere efsanevi mimar Santiago Calatrava tarafından tasarlanmış. 2003 yılında kullanıma açılan yapı, Heineken Caz Festivali dahil olmak üzere birçok sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Denize oldukça yakın bu opera salonunun tasarımında yelkenlerden esinlenmiş Calatrava. Sydney Opera Binası'nı andırıyor mu ne?
Güzelliğine doyamadığımız bir başka heykel de aşağıda gördüğünüz The Fallen Angel yani Düşen Melek isimli heykel. Aslında Diktatör Franco'nun bir simgesi olan heykelin, 2007'de çıkan kanuna göre oradan kaldırılması gerekiyor. Bu kanuna göre Franco'nun bütün heykellerinin halka açık alanlardan kaldırılması gerekiyormuş fakat o kadar beğenilen bir sanat eseriymiş ki yerinde bırakmışlar. Biz de gördüğümüzde, uzunca bir süre kendisine bakakaldık ve öylece şehri izleyen heykelin onlarca fotoğrafını çektik.
Aşağıdaki sanat eserlerinden solda bulunan heykel, Nuestra Senora de Africa (Afrikalı Anamız diye çevirsek yeridir) isimli pazar yerinin kapısında duruyor. Ne kadar minyon olduğu dikkatinizi çekmiştir, diğer heykel ve imajlarında da fark ettiğimiz şey Kanarya Adaları'nın yerlilerinin ufak tefek olduğuydu. Bu yerlilere Guançeler deniyormuş ama günümüzde artık bu ırk yok olmuş. Guançeler balıkçılık ve tarım yapıyorlarmış.
Santa cruz'da şehir planlaması, en azından deniz kenarında oldukça başarılı. Geniş ve yeşil yürüyüş yolları sizi bu şehirde olduğunuza sevindiriyor. Biz böyle insana değerini hissetiren şehirleri çok seviyoruz ve daha az yabancılık çekiyoruz. Bu sahil şeridinde de yaşlı amcalar, çocuklu aileler gezinti yapıyor, bazı gençler de koşu yapıyordu.
Arborea heykeli yine insanın içine işleyen bir heykel. Bir yoruma göre, saçları rüzgarda dalgalanan bir deniz bitkisine benziyormuş.
San Francisco de Asís Kilisesi, Kanarya Adaları'nın en önemli barok eserlerinden biri ve tarihi 1680 yılına dayanıyor. Bizi, en çok içerisinde bulunduğu minik meydan ve önündeki asırlık ağaçlar etkilese de, aslında bu kilisenin en önemli özelliği içinde bulunan Senor de las Tribulaciones isimli bir İsa resmi. Efsane bu ya, 1893 yılında kolera salgını sırasında, kilise ahalisi bu resimle sokaklarda gezmiş ve salgın mucizevi bir şekilde anında yok olmuş.
Mercado de Nuestra Senora de Africa, yani Afrikalı Anamız Pazarı, aslında Santa Cruz'un en güzel ve renkli yeri. Küçük bir pazar yeri olan Nuestra Senora de Africa pazar yerinin minimal Afrika mimarisi ile renkli bir havası var. Biz burayı gezerken çok keyif aldık, zaten bir şehirde en sevdiğimiz şey pazar yeri ve market gezmektir. Yerel halkın arasına karışıp, evde kullandıkları yiyecek malzemelerini görmek bizi o kültürlere çok daha fazla yaklaştırır.
Tabii, bizim Türkiye'de pek alışık olmadığımız rengarenk meyve sebzeler rafları donatmış. Biz de sırf merakımızdan kiwanoyu denedik. Bu meyveye boynuzlu Afrika kavunu da deniyormuş. Manav Bey, meyveyi boydan ikiye bölüp plastik bir kaşıkla veriyor. Kiwanonun tadı, inanması zor ama gerçek, tıpkı bir çağla bademe benziyor =).
Tenerife Espacio de Artes (TEA), Santa Cruz'un sanat merkezi. Herzog & de Meuron tasarımı bina 2008'de açılmış. Dışarıdan biraz kapkaranlık ve kocaman görünse de, içine doğru yürümeye başladığınızda bir aydınlık hissi kaplıyor içinizi. Kim olursanız olun içeri serbestçe girebiliyor, bu dev ve ferah çalışma salonunda internetten yararlanıp kafa dinleyebiliyorsunuz. İste size kendinizi turist gibi hissettirmeyecek bir sebep daha =). Sürekli değişen sergilere ev sahipliği yapan binada film gösterimleri de oluyormuş ama İspanya'da neredeyse bütün filmler İspanyolca dublajlı oluyor.
La Concepción Kilisesi, Santa Cruz'un en önemli kilisesi. Biz gittiğimizde kapalıydı ama bu Afrikavari tarzıyla kalbimizi kazandı.
Santa Cruz de Tenerife'te sanat gerçekten sokakta. Hiç beklemeyeceğiniz alelade duvarlar harika grafitilere ev sahipliği yapıyor.
Guimera Tiyatrosu, Kanarya Adaları'nın en eski tiyatrosuymuş ve 1851'de inşa edilmiş. Şehrin çarşısına yakınlığı ve önündeki meydanıyla sade ama canlı bir yapıydı kendisi. Fakat ilgimizi en çok yine bir heykel çekti. Igor Mitoraj'a ait bu heykelin ismi Per Adriane olsa da, Gökay aşağıda gördüğünüz fotoğraf çalışmamızın ismini Heykelin Beni olarak adlandırmayı uygun gördü =).
Santa Cruz de Tenerife'te oldukça geniş bir alışveriş skalası mevcut. Ucuz Çin dükkanlarından ve taklit çantacılardan tutun da ünlü markalara kadar birçok dükkan bu şehrin merkezinde toplanmıs. Biz genel olarak Calle El Pilar'da alışverişe verdik kendimizi. Normalde çok alışveriş meraklısı değilizdir ama bu adada vergiler çok düşükmüş, yani parfümler olsun, Bershka, H&M ve Stradivarius gibi mağazalar olsun oldukça ucuzdu. Bir de Kanarya Adaları'nın kendine has bir mevsimi olduğundan, normalde diğer şehirlerde satılmakta olan kıyafetler değil başka başka kresyonlar mevcuttu. Kışlık kıyafetlerin indirimde olduğunu söylememe gerek var mı? =)
Her köşeye, her noktaya yeşili ve tropik bitkileri katmayı başarmışlar. Şehir gerçekten koskoca bir botanik bahçesi gibi cıvıl cıvıl.
Aşağıda gördüğünüz park ise Plaza del Principe meydanında. Bu parkın etrafını çeviren renkli binalara bakıp bakıp ne kadar çok Latin Amerika'ya benziyor diye düşündük. Sonra da Latin Amerika'nın Latin olmasının bir sebebi olduğu aklımıza geldi. Şaka bir yana, gerçekten Amerika kıtasını keşfetmek üzere yola çıkan bir çok gemi buradan yola çıkmış zamanında.
Santa Cruz de Tenerife'in bir de karnavalı var. Her sene Şubat ayında gerçekleşen Carnival de Santa Cruz, Rio Karnavalı'ndan sonra dünyada en çok rağbet gören karnavalmış. Calle de la Noria'da başlayan karnaval, takip eden Cuma günü sembolik ve kağıttan devasa bir sardalyanın gömülme töreniyle bitiyor. Aklımız kalmadı desek yalan olur, hem de bu seneki karnavalın teması gelecekmiş.
Santa Cruz'un havası bize çok iyi geldi ve gerçekten de bizi mutlu eden 2-3 gün geçirdik. Fakat Kanarya Adaları'nın plajlarını görmeden, turkuaz mavisi sularında yüzmeden bu gezimizi tamamladık saymıyoruz, yine gidelim diyoruz. Tenerife, yılda aldığı beş milyon turist sayısıyla aslında Kanarya Adaları'nın içinde en popüler olanı ama şu aralar sakinliği ve el değmemişliğiyle revaçta olan ada Lanzarote imiş.
TENERIFE'DE NE YENİR?
Calle de La Noria, minicik ama çok sevimli bir sokak. Sağlı sollu kafelerin ve restaurantların dizildiği sokaktan dinamizm eksik olmuyor. Parlak renkli binalarıyla kendinizi Havana'da sanmanız an meselesi. Gece de eğlencenin merkezi olan bu sokağı asla es geçmeyin.
Biz öğlen yemeğinde Calle de La Noria'daki La Suite'i tercih ettik. Kanarya Adaları'nın en meşhur yemeği, mini mini patatesler! Hiç patatesten ulusal yemek mi olur demeyin, işin sırrı sosunda. Papas Arrugadas, yani buruşmuş patates, mojo sosuyla gerçekten anlamlanıyor. Biz de bu yiyeceği denemeden geçemedik, mojonun iki türlüsü var. Kırmızı olan kırmızı biberlerden, yeşil olan ise yeşil biberden yapılıyormuş, pek acı olmayan bu soslara bayıldık. Fakat esas favorimiz elma reçelli ızgara keçi peyniri oldu ve sanırım La Suite'e özgü bir başlangıçtı. Ayy, bunu nasıl yediniz derseniz, biz de beğenmeyeceğimizi düşünmüştük ama kendisine hayran kaldık. Bu başlangıçlar haricinde klasik bir et yemeği sipariş etmiştik. Burada ve İspanya'nın kalanında, özellikle öğlen yemeklerinde 10 Euro civarında, başlangıcı, ana yemeği, şarabı, tatlısı ve kahvesi olan kapsamlı menüler var. Genelde bir tanesi bir kişiye çok geldiğinden, biz bir menü ve çeşitli başlangıçlardan yana kullanıyoruz tercihimizi =).
TENERIFE'DE NEREDE KALINIR?
Biz tercihimizi Hotel Nautico'dan yana kullandık. Yürüyerek şehir merkezine 10 dakika olan otel, deniz kenarına çok yakındı. Hafif bir yokuşla çıkılsa da bizim seyahat felsefemiz "nereye olursa olsun yürü" olduğundan hoşumuza bile gitti. Otel çok temizdi ve güvenli bir yerdi ama websitesindeki resimlerden dolayı daha lüks bir otel bekliyorduk. Santa Cruz otelleri, aslında Kanarya Adaları'ndaki otellerin geneli, biraz pahalıca. Hostel mantığı pek yok, olanlar da çok iyi değil. Yine de Çeşme otelleriyle karşılaştırdığımda hayli uygun fiyatlı görünüyorlar bana. Bu arada otelimizle ilgili en sevdiğimiz şey, hemen yakındaki bir fırındı. Neredeyse 24 saat açık olan fırından (ki bu, İspanya için bir mucize) sabahları mis gibi sıcacık çörekler alıp güne başlamak harikaydı. Ne de olsa İspanya sınırlarında olduğumuzdan bu çöreklerin ve böreklerin jamon y queso'lu, yani jambon peynirli olması bizi hiç şaşırtmadı =).
TENERIFE'DEN NE ALINIR?
Barcelona'daki Las Ramblas'a benzer, oldukça geniş ve ağaçlıklı ramblalar, Santa Cruz'da da mevcut. Bu ramblalardan bazılarına hediyelik eşya büfeleri kurulmuş. Buralardan magnet ve benzeri eşyalar alınabiliyor. Bizim tercihimiz yerel sosları mojo'nun minik bir kavanozu oldu. Ayrıca, Tenerife'in kendine has bir çamı varmış, bu çamlardan küpeler, kolyeler yapmışlar. Ben hemen kendime bir tane edindim. Ayrıca TEA'de bulunan basit ama çekici endüstriyel tasarımlar da çok başarılıydı. Tabii, daha önce de bahsettiğim gibi, vergi avantajından dolayı parfüm alışverişi de yaptık ve çok karlı çıktık. Fakat her parfüm bu kadar avantajlı değildi, siz de gelmeden önce birkaç yerde istediğiniz parfümün fiyatına bakın ki karşılaştırma şansınız olsun.
Kanarya Adaları'na Nasıl Gidilir?
Biz Bremen şehrinden Ryanair havayollarını kullanarak geldik. Gidiş dönüş uçak fiyatı 45 Euro gibi komik bir fiyattı. Türkiye'den Kanarya Adaları'na nasıl gidilir derseniz, bizce en mantıklısı Madrid veya Barcelona gibi merkezi bir İspanya şehrine uçup, ardından Ryanair ile adalara geçiş yapmak olacaktır.