SELANİK
Şehrin yakın tarihimizdeki özel yeri sebebiyle ülkemizde yaşayan herkes Selanik'in adını belki de kendi şehirlerimizden bile daha çok duymuştur. Mesela ben daha Bilecik diye bir yer olduğunu bilmeden Selanik'i biliyordum (ilkokul 1). Yunanistan'daydı, ama mesela Yunanistan nerede onu bilmiyordum. Onu da sonraki yıllarda "komşularımız" dersinde işledik, oh artık onu da öğrenmiştim. Ama hala Selanik'i sadece o pembe ev resmi kadar biliyordum ve açıkçası da içimde oraya gidip görmek için inanılmaz bir istek vardı. Biz de Philoxenia Turizm Fuarını bahane ederek bu güzel şehre gittik, 2 gün fuarda geçirdikten sonra 2 gün de bu güzel şehri gezmek için ayırdık.
SELANİK'TE GEZİLECEK YERLER
ATATÜRK'ÜN EVİ
Uçaktan indik, otelimize yerleştik ve daha soluk almadan kendimizi Atatürk'ün evinde bulduk. Okuduğum bloglardan beklentim burada daha çok ev daha az müze havası bulmaktı ama maalesef geçen yıllarda yapılan yenileme çalışması sonrasında burası daha çok bir müze ve daha az ev havasında, soğuk ışıklarla aydınlatılmış bir yer olmuş. Hani memleketin her yerinde olan, Atatürk geldiğinde burada konaklardı tarzında, sanki doğduğu yer değilmiş de, geçerken uğradığı bir yermiş gibi.Gene de komutanlığından sanat bilgisine, matematikçiliğinden hatipliğine kadar bir çok konudaki çalışmalarına hayran olduğum bu ADAM'ın doğduğu yerin enerjisi beni etkiledi. Türk Konsolosluğunun hemen yanında olması ve girişin bir jest olarak ücretsiz olması da çok hoşuma gitti. Ev çok büyük değil, içinde Atatürk ve Zübeyde Hanım'ın balmumu heykelleri ile bizzat kullandıkları eşyaları sergileniyor. En alt katında buraya gelen çocukların oynaması için Atatürk resimlerinden oluşan bir resim eşleme oyunu bile var. Olur da burayı gezerken çok yorulursanız ve hava da güzelse bahçesindeki ağaçların altında soluklanabilir veya evin tam karşısında bir ticari zeka olarak demlenmiş Türk çayı satan işletmelerde dinlenebilir ve Selanik'in başka bir yerinde bulamayacağınız Atatürk Evi hediyeliklerini satın alabilirsiniz.
KORDON BOYU
İkisi o kadar benziyor ki İzmir'i bilenler Selanik'in en çok bu özelliğinden bahsederler. Yaklaşık 5 km'lik bir sahil şeridi ve altındaki onlarca cafe/restoranı ile neredeyse 7/24 yaşayan bir yer burası. Adaların ve küçük Yunan şehirlerinin aksine burada Pazar günleri de dahil, günün her saati hayat var. Tabii görülecek bir çok yerin bu rota üzerinde olmasının da bunda etkisi var ama Tuğçe'nin deyimiyle Yunanistan'ı Paris gibi yaşayan bir kent burası.
BEYAZ KULE
Kordona çıkıp sol tarafa doğru baktığınızda direk görebilceğiniz bir konumda olan Beyaz Kule, Osmanlılar'dan kalan bir eser. Eski resimlerde etrafını saran surlardan eser kalmamış, zaten beyaz da değil. Ama tam denizin kenarındaki konumuyla çok güzel duruyor. İlk olarak savunma amacıyla inşa edilmiş daha sonra ise zindan olarak kullanılmış. Şu anki ismini de özgürlüğü karşısında tüm kuleyi beyaza boyayan bir mahkum sayesinde almış. Bir zamanlar burada yapılan idamlardan dolayı bir ismi de Kanlı Kule olan bu yapı gezmeye değer bir yer.
GEZİNTİ GEMİLERİ - TEKNE TURU
Tam Beyaz Kule'nin tam karşısında demirlemiş bu gemiler şehrin deniz kıyısındaki yürüyüş alanına paralel olarak kısa bir yolculuk yaptırıyor. Korsan veya reggae gibi değişik temalara sahip bu gemilere giriş ücretsiz ama kişi başı 3 € gibi bir harcama yapmanız zorunlu. Yani kahve alana seyir turu bedava gibi bir durum söz konusu. Aslında düşük sezon olduğu için sadece iki gemi vardı ama yüksek sezonda çoğalıyorlarmış. Biz seçeneklerimizden reggae temalı olan gemiyi tercih ettik, düşük sesle çalan müziği ve güler yüzlü servis elemanlarıyla çok da hoşumuza gitti. Hatta mürettebattan biri Mersin'e 2 defa gelmiş, İzmir'e kaç kez geldiğini saymamış bile. Üstüne bir de Beşiktaşlıymış :) Eğer burada vakit geçirmek istiyorsanız kimse size in demiyor. Yani normal bir kafe gibi, bir şeyler içtiğiniz sürece bu turu istediğiniz kadar yapabilirsiniz. Havanın sıcak ve güneşli olmasının verdiği keyifle biz 45 dakikamızı burada fotoğraf ve video çekerek geçirdik. Çok da yorulmuştuk, harika oldu :)
İSKENDER HEYKELİ VE OTE KULESİ
Beyaz Kule'yi az geçtiğinizde Yunanlılar'ın ataları olarak kabul ettikleri Büyük İskender'in devasa bir heykeli ile karşılaşıyorsunuz. Etrafında gençlerin oturup dinlendiği ve kay kay yaptıkları yerlerin olduğu heykel, kordon boyunca istisnasız her noktadan görünüyor. Bu heykelin az ötesinde ise Radyo TV Kulesi olarak kullanılan OTE Kulesi görünüyor. İçinde dönen bir restoran barındıran bu kule görmeye değer yerlerden biri.
Modiano Pazarı
Hemen Aristoteles meydanının kara tarafında geleneksel bir pazar yeri olan Modiano pazar yeri kuruluyor. Burası klasik Avrupa pazarlarına benziyor ve Egelilerin aşina olduğu bir çok lezzeti burada bulmak mümkün. Çok turistik bir mevkide yer alsa da çoğunlukla yerlilerin alışveriş yaptığı bu pazarın içinden şöyle bir geçebilirsiniz.
ARISTOTELES MEYDANI
Burası geniş bir yaya alanı ve iki çevresinde yükselen ve Yunan şehirlerinde görmeye alışkın olmadığımız tarzda bir mimariyle yükselen binalardan oluşan çok geniş bir meydan. Şehirde çıkan bir yangını fırsat bilen yetkililer, bir meydanı olmayan bu kente meydan kazandırmak için Fransız Mimar Ernest Hebrard ile anlaşıyorlar ve ortaya Osmanlı'dan farklılaşmak amacıyla yapılan bu binalar çıkıyor. Her ne kadar Bizans mimarisinden etkilendiği söylense de bize Fas'ı hatırlatan bu güzel meydan belki de en fazla zaman geçireceğiniz yerlerden biri olmaya aday keza burada bulamayacağınız pek bir şey yok gibi. Uzun iki sokak şeklinde tasarlanan meydanın iki tarafında onlarca restoran ve mağaza bulunmakta. Denize doğru yürüdüğünüzde ise yarım ay şeklindeki küçük bir meydana geliyorsunuz. Burada neredeyse her hafta sonu farklı bir etkinlik oluyormuş. Ama zaten güvercinlere yem atmak bile başlı başına bir etkinlik değil mi? :)
ELECTRA PALACE HOTEL
Electra Palace Hotel tam Aristoteles Meydanı'nın giriş kısmındaki merkezi konumuyla tüm meydana hakim. Daha da iyisi, sunduğu manzarayı görmek için burada konaklamak zorunda olmayışınız. En üst katındaki restoranında ister yemek yiyebilir, isterseniz de kahve içebilirsiniz. Fiyatları manzarasının güzelliği ile doğru orantılı olan bu restorana uğramadan geçmeyin deriz.
KAMARA VEYA GALERIUS zafer takı
Tam Beyaz Kule'den içeri girip, bir kilometre falan yürüdüğünüzde karşınıza bu kemer çıkıyor. Apartmanların arasında, şehrin ana caddelerinden birinin altından aktığı bu kemer, zamanında Yunan veya Bizans şehri olmuş İzmir, İstanbul gibi şehirlerden gidenler için oldukça aşina bir görüntü sunuyor ama Amerika ya da Kanada'dan gelen turistlerin şaşkınlığını yüzlerinden okuyabilirsiniz. Asıl şaşırtıcı olan ise neredeyse 1700 yaşında olan bu yapının üzerindeki kabartmaların o kadar egsoz gazına rağmen hala ayakta olması. O zaman Çin işçiliği diye bir şey yok tabii, nerde o eski taklar :)
ROTUNDA
Galerius Kemeri'nin hemen yanındaki Rotunda, şehir Osmanlılar tarafından fethedilene kadar kilise olarak kullanılmış. Osmanlılar yanına hemen bir minare koymuşlar ve camiye çevirmişler. Yunanistan kurulduğu zaman tekrar kiliseye çevrilmiş ama daha sonra Makedonya Müzesi'ne çevrilmiş. Şu an girişi 1 € olan inanılmaz bir yapı. Bizim şansımıza her yıl sadece bir hafta sonu olan Open House etkinliğine denk geldik. Open House etkinliği Avrupa'nın bir çok kentinde düzenlenen ve gönüllülerin, şehirde mimari özelliği olan lokasyonları ücretsiz olarak gezdirip tanıttığı bir organizasyon. Ama maalesef İngilizce bir rehber olmadığı için biz içeri grup olmadan daldık. Eğer rehberi bekleseydik en az yarım saat beklerdik. Siz de bir Avrupa kentine seyahat planlıyor ve mimariye merakınız varsa bu etkinliğin o kentte olup olmadığını araştırabilirsiniz.
OSMANLI ESERLERİ
Tabii ki 500 yıl gibi bir süre boyunca bu topraklara hükmeden Osmanlı İmparatorluğundan kalmış bir çok eser mevcut. Bunların arasında hanlar, hamamlar ve tabii ki kiliseye çevrilmiş camiiler var. Bunlardan tam şehir merkezindeki "Bezesteni", yani bedesten dedikleri yapı onarımdaydı, göremedik. Pazar ya da Yahudi hamamı dedikleri yapı da onarımdaydı, onu da göremedik. Başka bir Osmanlı eseri olan Hamza Bey Camii'nin onarımı bitmiş fakat daha bitmeyen metronun istasyonu olarak kullanılacağı için o da kapalıydı, biz de artık vazgeçip, yolumuzun üstündekileri görelim dedik :) Aristoteles meydanının tam karşısında, yerlilerin Roma Forumu dedikleri parkın içinde şehrin en eski Osmanlı yapılarından biri vardı ama o da kapalıydı, dışarıdan resmini çekmekle yetindik.
LADADİKA
İsmi eskiden burada bulunan zeytinyağı işletmelerinden gelen Ladadika, Türk turistlere genellikle buzuki ve uzo olarak anlatılsa da, aslında her çeşit eğlenceyi bulabileceğiniz bir eğlence merkezi. Bir bakıyorsunuz işletmelerden birinde lindy hop yapıyorlar bir diğerinde ise hard rock veya heavy metal dinliyorlar. Bu çeşitlilikte ülkenin en büyük kampüsünün Selanik'te olmasının payı büyük tabii ki. Siz de her türlü eğlence ve yemek çeşidi için Ladadika'ya uğramalısınız.
TSIMISKI CADDESİ
Burası haritada Nikis caddesi olarak görünen ve benim ısrarla Kordon dediğim deniz kenarındaki caddenin tam olarak paraleli şeklinde konumlanmış, şehir merkezini baştan başa kat eden bir cadde. En önemli özelliği alışveriş caddesi olması. Her ne kadar tarihi eser diyebileceğimiz yapılar barındırmasa da, yakın geçmişe ait önemli bir kaç bina görebilirsiniz. Open House kapsamında bu binaların önünde uzun kuyruklar vardı. Açıkçası hiç bir kaynakta bahsedilmedikleri için haberimiz olmayan bu binaları biz de programımıza almadık. Ama sizin mimariye karşı özel bir ilginiz varsa kesinlikle araştırıp bu binaları gezmelisiniz.
ANO POLİ
Ano Poli, yukarı şehir demek olduğu için haliyle burası da dik bir yoldan varılan bir yer. Yukarıda olduğu için güzel bir Selanik manzarası vadeden Ano Poli'ye çıkacaksanız sisli olmayan bir havayı seçmenizde fayda var keza biz hiçbir şey göremedik. Surları, eski evleri ve tavernalarıyla sanki hala geçen yüzyılda yaşayan Ano Poli, bu haliyle sanki şehre bu kadar yakın değilmiş gibi hissettiriyor. Yedikule de denilen Selanik Kalesi burada ziyaret edilmesi gereken en önemli yerlerden biri. 1890 yılından sonra uzun bir süre hapishane olarak da kullanılan yapı hali hazırda restorasyon aşamasında da olsa ziyaretçilerini ağırlıyor.
SELANİK'TE NE YENİR?
Nasıl ki bizde de her şehrin mutfağı farklı, buranın mutfağı da diğer Yunan şehirlerinden ve adalardan biraz farklı. Gene ağırlıklı olarak deniz ürünleri ve meze bulabileceğiniz Selanik'in mutfağı İzmir, İstanbul ve Balkanlar'dan etkilendiği için çok zengin. Bizde bile unutulmuş bazı yemekler orada hala Türkçe isimleriyle servis ediliyor. Mesela Selanik simidi denen, bizimkilere nazaran ince ve küçük bir simitleri var, adım başı karşınıza çıkan unlu mamüllerde gene bizimkine çok benzeyen Selanik Böreği var, zannediyorum baklavayı söylememe gerek bile yok. Gerçi biz en son Samos maceramızda Yunanistan'da baklava yeme olayına bir son koyduk ama belki siz deneyebilirsiniz :) Bir restorana oturduğumuzda ise "Siz bilmezsiniz harika bir yeşil otumuz var ondan getirelim" dediklerinde getirdiklerinin eşek helvası olacağını tahmin edemedik :) Bunlara ek olarak kendine has mezeleri var. Mesela balık pastırması. Hayır üzerinde çemen yok, daha çok epeyce baharatlı bir lakerdaya benziyor ama denenebilir, lezzetli. Bizim en sevdiğimiz mezesi ilk defa yediğimiz Buyurdi. Koyun peyniri, tatlı biber, zeytinyağı ve envai çeşit baharatla yapılan bu meze, sıcak olarak servis ediliyor. Biz bayıldık siz de denemelisiniz.
Bunların yanında adını, tadını, kokusunu unutamadığımız bir şey ise Trigona dedikleri tatlıları oldu. Daha önceden üçgen şeklinde kızartılarak bekletilen çıtır hamura, siz satın alırken muhallebi tarzı sütlü bir şey koyuyorlar. Bu kadar hafif, bu kadar lezzetli bir tatlıyı epeydir yememiştik. Başka yerlerde de satılıyormuş ama biz tatlının mucidi olan Trigona Elenidis'de (15 Sofouli Themistokli) yedik. Olur da gider yerseniz, bizi anarsınız (bir kutu getirirseniz de hayır demeyiz :)
Gün içinde yemek yemek için ya da güzel bir kahve içmek için yerel bir zincir olan Today's Delicious Store'ları tercih edebilirsiniz. Biz sosislilerini yiyip kahvelerini içtik. Hem hız, hem lezzet hem de fiyat olarak çok memnun kaldık.
İlk akşam ufak bir meyhane olan To Tarti'ye gittik. İşte balık pastırmasını, ilk buyurdi'mizi ve eşek helvasını da burada yedik. Canlı müziği bırak banttan müziği bile olmayan bu küçük yerin lezzetleri ise gerçekten harikaydı. Denk geldiğimiz 17 Kasım gösterilerini bu ciciş mekanda atlattıktan sonra otelimize döndük.
2. ve 3. akşamlarımızda katıldığımız fuarın davetlisi olarak iki farklı otele davet edildik. Bunlardan ilki The Met Hotel idi. Klasik Yunan mutfağı diyemesek de epey zengin bir servis ile karşılaştık. Oturma düzeni olmaması haricinde her şey harikaydı. Özellikle tandır tarzında pişirilmiş dana eti, ve gene dana etiyle yapılmış suşiler gecenin kahramanıydı. Lüks dekorasyonu ve merkezi konumuyla konaklamak için de tercih edilebilecek olan Met Hotel'in bar ve restoran fiyatları da çoğu turistik yere göre çok uygun.
Üçüncü geceki yemeğimiz The Mediterranean Palace'ın en üst katındaki Zeus Salonundaydı. İlk önceki gibi bir yer bekleyen biz, mavi ledlerle aydınlatılmış masmavi bir salon ve kırmızı ledlerle aydınlatılan bistrolar gördüğümüzde şok olduk. Harika bir mimarinin eseri olan otelin bu salonunu neden Amerikan filmlerindeki lise baloları gibi ışıklandırdıklarını anlamasak da, hemen Selanik Körfezini gören muhteşem balkona çıktık ve manzaralı bir bistroya yerleştik. Yemekler gene harikaydı ama gene yerellikten çok uzaktı. Klasik bir kokteylde görebileceğiniz her türlü ara sıcak, karidesler, köfteler ve çöp şişlerle geceyi snack şeklinde geçirdik. Lobisinin aristokrat görüntüsünü odalarında da devam ettiren bu otelde konaklamak değişik bir deneyim olabilir.
Son geceki yemeğimizi ise Ladadika bölgesindeki Full tou Meze denilen yerde yedik. Bizden başka bir çok Türk müşterisi olan mekan özellikle mezeleriyle ön plana çıkıyor. Burada gene tadı damağımızda kalan buyurdi, makedonya kızartması ve yoğurtlu kebap (menüde gerçekten yougurtlu kebab yazıyor) yedik. Fiyatlar ise gene porsiyon başı 4 - 7 € arasında değişiyor.
SELANİK'TE NEREDE KALINIR?
Fuar boyunca şehir merkezine görece uzak Les Lazaristes otelde konakladık. Hizmet, oda ve kahvaltı olarak gerçekten çok iyi olan otelin gecelik konaklama fiyatları da verdiği hizmete göre uygun. Kendisini sanat olarak konumlandıran Lazaristes Otel'in lobisi ve koridorları da dahil olmak üzere her yanında sanat eserleri var. İlginçtir ki bizim odamızdaki fotoğraflar da sevgili Murathan Mungan'ın Selanik'te de sergilenen oyunu Geyikler ve Lanetler'e aitti. Bilmiyorum kaç kişi kaldığı oteldeki tablolara ve fotoğraflara dikkat eder ama işte benim de böyle bir huyum var, inceliyorum :) Bu arada Selanik'te taksiler çok ucuz olduğu için aslında hiç bir yer uzak değil. Buranın taksileri çok ilginç, size sormadan aynı yöne giden başka bir yolcu alabiliyorlar, korkmayın. Ücreti ise kafalarına göre bölüştürüyorlarmış fakat bizimki bizden taksimetre ne yazıyorsa onu aldı. İşte turist olmanın dayanılmaz hafifliği :)
Fuar bittikten sonra ise şehrin tam merkezinde, kordona sadece 600 metre uzaklıktaki Pella Hotel'e geçtik. Burası alelade bir pansiyon olduğu için beklentimiz çok fazla değildi. Gene de yüzümüz kara çıkmadı ve tertemiz bir odada konakladık. Zaten ertesi gün de sabah 06:30'da kalkarak havalimanına gittik. Merkezi konumu ve güelr yüzlü personeliyle aslında Selanik otelleri içerisinde optimum bir seçenek.
SELANİK'TEN NE ALINIR?
Bir çok yemeği bizim yemeklerimize benzese de, peynirden sirkeye kadar kullandıkları bir çok şey bizim alıştığımızdan daha farklı. Bizim size önerimiz herhangi bir süpermarkete girip, € ile satılmasına rağmen hala bizim buradan daha ucuz olan İtalyan ve Fransız peynirlerinin yanında biraz da feta ve hellim peyniri almanız. Ayrıca sadece 2-3 €'ya yarım litre balzamik sirke alabilirsiniz. Eğer doğru markayı bulursanız bazı uzo'ların ve dönemlik kampanyalarda metaxa'nın duty free'den bile ucuz olduğunu göreceksiniz. Biz her gittiğimizde bu saydıklarımın yanında küçük torbalarda satılan sütlerden ve susamlı çubuklardan da alıyoruz. Tabii bu saydıklarımın hepsini Yunanistan'da herhangi bir yerde bulabilirsiniz. Bunlardan farklı, lokal olarak alabileceğiniz şeyler Selanik Simidi -koulouri-, yerel magnetler ve en önemlisi yukarıda da bahsettiğimiz Atatürk Evi temalı hediyelikler olacaktır.
SELANİK'E NASIL GİDİLİR?
Maalesef bu sezonda Selanik - İzmir arası direk herhangi bir uçuş bulunmuyordu. O yüzden zaman ve para sarfiyatı yaparak önce İstanbul'a çıkıp sonra Selanik'e inerek tam bir üçgen çizdik. Bir de üzerine İzmir-İstanbul aktarmasını eklediğimizde 2 tam günümüz gidiş ve dönüş olarak heba olmuş oldu. Böyle olmasın diye karayolu ile Çanakkale - Edirne rotası üzerinden İpsala sınır kapısından çıkarak Dedeağaç ve Kavala'dan geçerek Selanik'e varma planı yaptık fakat Balkanlar'dan gelebilecek soğuk hava dalgasından korkarak bu planımızı rafa kaldırdık ve orijinal plana döndük. Samos seyahatimizden dolayı yurtdışına araba nasıl çıkarılır konusunda deneyimliyiz ama sevgili küçük i10'umuz ile kar falan yağarsa yolda kalırız diye buna cesaret edemedik.
Selanik Makedonya Havalimanından şehir merkezine nasıl gelinir diye merak ediyorsanız inanın bu da çok kolay. Birincisi taksi, yaklaşık 25 € ve 35 dakika sürüyor. İkinci ihtimal ise yarım saatte bir kalkan 78 numaralı otobüsler. Sabah kör esselatta 45 dakika kadar sürdü ama şehirde akşam üstü trafiği oluyor o zaman ne kadar sürer bilemiyoruz. Gene de kişi başı 2 € olan ücretinden dolayı bu zaman kaybı sineye çekilebilir. Otobüse bindiğinizde biletinizi kesinlikle işletmelisiniz keza hayatımızda (Malezya'dan sonra) ikinci defa biletimiz burada kontrol edildi. Herkese iyi tatiller!