İspanya'da Erasmus yapmaya başladığımızdan beri görmek istediğimiz bir şehirdi Valensiya. Hem deniz kenarı olması, hem ünlü mimar Calatrava'nın doğum yeri olması, hem de eğlenceli ve canlı bir şehir olması dolayısıyla merak listemizin en üstlerindeydi. Bir de Ryanair'in sık sık ucuz uçuşlar yaptığı bir havalimanına sahip olması, Venedik Bienali öncesi bu şehri gezmemiz için ideal bir zaman yarattı. Bizim bu şehirde 2,5 günümüz vardı ve eğer deniz, güneş, kum tatilinizi uzatmayı planlamıyorsanız bu şehir için ideal bir boşluktu. Ben de bu 2,5 günlük rotamızı sizlerle paylaşacağım.
Valensiya, hatırı sayılır büyüklükte ve çeşitlilikte bir şehir merkezine sahip. Şehrin tarihi merkeziyle konut bölgesini zamanında gerçek bir nehir olan, fakat 1960'larda taşkınlar sebebiyle kurutulup, günümüzde yemyeşil bahçeler haline dönüşen Turia Nehri ayırıyor. Tabi bu "bahçeden nehrin" sonunda denize ulaşıp plaja da gidebiliyorsunuz. Avrupa'nın şirin Fransız balkonlu cepheleri burada iç baymayacak yoğunlukta olup, şehrin muhtelif duvarlarında harika grafitiler mevcut. Şehrin dinamik ve genç havası da oldukça çekici.
VALENCIA'DA GEZİLECEK YERLER
Valensiya'daki birinci günümüzde, şehre erkenden varıp, önemli noktaları görmek üzere yukarıda görebileceğiniz mavi ve yeşil rotayı takip etmeye başladık. Bu ikisinin bir karışımı olarak biz yeşil rotanın başladığı yerden, yani arenanın olduğu noktadan başladık. Arena, biraz sokak arasında kalmış olsa da son derece hoştu, fakat o tarihte boştu =). Bu binanın hemen karşısında ise tren istasyonu bulunuyor.
Rotaya devam ettiğinizde karşınıza Plaza Ayuntamento çıkacak, biz buradan devam edip, mavi rotanın başındaki Plaza del Mercado'ya ulaştık. Bu meydan, Valensiya'nın tam göbeği denebilir. Kapalı ve büyükçe bir pazar binası, içinde envai çeşit meyve, sebze, tapas, deniz ürünü veya abur cubur mevcut. Ben şahsen, bir şehrin pazarlarını ve süpermarketlerini gezmeye bayılıyorum, hem yerel ürünleri, hem de o şehrin alışkanlıklarını canlı canlı gölzemleyebiliyorsunuz bu şekilde. Biz pazardan muz ve elma aldıktan sonra hemen karşıdaki La Lonja'ya, yani Valensiya'nın eski borsa ve ticaret binasına girdik. Bana kalırsa Valensiya'da görülmesi gereken yapılardan bir tanesi burası. Süslü kolonları ve ufak ama şirin portakal ağaçlı avlusu ile bu 15. yy binası çok etkileyiciydi. Gotik karakteristikli, yüksek tavanlı giriş salonu ve üst katta bulunan tavan işlemeleri çok gösterişliydi. Üstelik giriş ücreti, öğrenciyseniz sadece 2 Euro.
Akabinde Plaza de la Reina'ya geçebilir ve harika katedrali görebilirsiniz. Biz, genel olarak müze ve tarihi binaları gezmektense sokaklarda dolaşmayı her zaman tercih ettiğimiz için, günümüzün kalanını sokaklarda kaybolup, kafelerde kahve içerek geçirdik. Le Petit Brioche adlı kafeyi lezzetli ve uygun fiyatlı menüleri dolayısıyla tavsiye ediyorum. Akşam üzeri, şehrin çok canlı bir bölgesi olan Santa Catalina'da meşhur Valensiya horchatasını da deneyebilirsiniz. Yer bademini susam tohumu, arpa ve pirinçle karıştırırak eser bir tat bırakan bu serinletici içecek, benim için çok güzeldi fakat arkadaşlarım aynı fikirde değildi. Ne olursa olsun, teyze ve amcaların uğrak mekanı olan Horchateria del Siglo'da masa bulmak zor iş.
Valensiya'nın paellası meşhur, deniz ürünlü veya tavşanlı olarak yiyebileceğiniz bu yemeği turistik bölgelerden uzakta yemenizi tavsiye ediyorum. Zira turistik restoranlar hem çok pahalı, hem de paellaları çok lezzetsiz oluyor. Gece hayatıysa, Barrio Carmen, yani Carmen Mahallesi'nde oldukça canlı. Özellikle Calle Quart'ta sıra sıra barlar ve kafeleri bulabilirsiniz. Valensiya suyu (Agua de Valencia) denilen, İspanya'ya özgü bir de kokteylleri var.
Şehirdeki ikinci günümüze, Calatrava'nın doğduğu şehre armağanı diyebileceğimiz Ciudad de las Artes y Ciencias yapısında başladık. Buraya ulaşabilmek için, Turia Nehri'ni denize doğru dümdüz takip etmek yeterli. Bu büyüleyici bina, aslında bir bilim müzesi, botanik bahçesi, konser salonu ve sinemadan oluşuyor. Fakat, bu güzel havada, eğer ki özel bir merakınız yoksa sadece binaların ortak kullanımında olan turkuaz mavisi havuzu gezerek ve binaları dışarıdan izleyerek daha iyi zaman geçirebileceğinizi düşünüyorum. Zaten tonlarca instagram karesi yakalamak ve zevkli bir mimarinin tadını çıkarmak hoş bir sabah gezisine dönüşüyor. Valensiya'da kısıtlı zamanınız varsa buraya mutlaka zaman ayırmalısınız.
Buradan sonra, Valencia'nın sıcak havasının tadını çıkarmak için deniz kenarına geçtik ve Malvarrosa Plajı'na yöneldik. Sanırım Ekim sonuna kadar bu devasa plajdan denize girebilirsiniz. Ayrıca plaj boyunca sıralanmış restoranlarda deniz ürünleri tadabilir veya gün batımında bir şeyler içebilirsiniz. Plaj gerçekten çok renkli ve neşeli olmakla beraber çok da sakin ve rahatlatıcıydı. Mayonuz yanınızdaysa, Valencia'da öğleden sonra denize girmekten daha iyi bir seçenek olamaz ama biz unuttuğumuz için sadece yumuşak kumların üzerinde yürümekle yetindik =).
Bu arada eklemeden geçmek istemedim; neredeyse hiçbir rehberde geçmese de, bizim kaldığımız Ruzafa Mahallesi (Tren istasyonuna çok yakın), çok bohem, sakin ve kültürel açıdan çeşitli bir bölgeydi. Sanat atölyeleri, ikinci el dükkanları ve minik ama yeşillendirilmiş kafeleriyle kendine has bir dokusu vardı. Bu açıdan, burada kalmak güzel bir deneyimdi. Biz biraz yüksek sezonda gittiğimizden oteller pahalıydı, fakat airbnb'den amaca uygun bir ev tuttuk. Valencia'da kalınabilecek uygun fiyatlı hostel tavsiyesi olarak Hostal Venecia'yı verebiliriz.
Sonuç olarak, İspanya'nın en büyük 3. şehri olan Valensiya 2-3 günlük bir gezi için veya bir haftasonu kaçamağı için harika bir destinasyon. Ayrıca havaalanından şehre ulaşmak, metroyla sadece 20 dakika sürüyor. Valensiya ve çevresinde görülecek diğer yerler için buraya da göz atabilirsiniz.
Sonuç olarak, İspanya'nın en büyük 3. şehri olan Valensiya 2-3 günlük bir gezi için veya bir haftasonu kaçamağı için harika bir destinasyon. Ayrıca havaalanından şehre ulaşmak, metroyla sadece 20 dakika sürüyor. Valensiya ve çevresinde görülecek diğer yerler için buraya da göz atabilirsiniz.